arena haber arena bodrum haber arena bodrum gazetesi bodrum haber bodrum haberleri bodrum gazeteleri bodrum yerel haber bodrum güncel haber bodrum gündemi bodrum haber siteleri bodrum kent haberleri bodrum sağlık bodrum eğitim bodrum asayiş bodrumspor bodrum güncel bodrum yerel gazeteleri bodrum belediyesi bodrum kaymakamlık bodrum devlet hastanesi bodrum kültür sanat haberleri bodrum ekonomi bodrum turizm bodrum gazeteleri
DOLAR
32,3634
EURO
34,6830
ALTIN
2.390,69
BIST
10.167,11
Bodrum Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bodrum
Açık
25°C
Bodrum
25°C
Açık
Perşembe Az Bulutlu
24°C
Cuma Az Bulutlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
19°C
Pazar Açık
23°C

Ali Peltek yazdı.. “Dilsiz Demokrasi”

29 Aralık 2023 09:07
A+
A-
Vaktiyle fakir bir keçi çobanı yaşarmış, her gün keçileri otlamaları için köyü gören bir tepeye götürürmüş. Sağırmış bizim çoban, fakat bunu umursamazmış. Bir gün karısı yiyecek çıkınını vermeyi unutmuş; çocukla da göndermemiş. Normalde, vakit ilerlemiş bile olsa çocukla gönderirmiş yiyeceğini.
Dokuz hasat mevsimi önce Padişah; Şehr-i Kebir ilan etmişmiş, çobanın yaşadığı köyün sancağını.
Eve gidip çıkınımı alayım diye düşünmüş çoban. Burada akşama kadar bir şey yemeden duramam ! diye düşünerek . O sırada, tepenin yamacında ot kesen bir adam görmüş. Yanına giderek şöyle demiş: “Kardeş, şu keçilere bir zahmet göz kulak ol da dağılmasınlar. Benim aptal kadın öğle yemeğimi koymayı unutmuş; onun için köye inmem lazım!”
Fakat diğer adamın da kulakları işitmiyormuş ve çobanın dediklerini tamamen yanlış anlamış. Şöyle cevap vermiş: “Hayvanlarım için kestiğim otları neden sana verecekmişim? Evde bir ineğim bir de koyunum var; onlara yiyecek götürmek için bir sürü yol tepiyorum. Beni rahat bırak, senin gibilerle alış verişim olmaz.” deyip, kabaca gülerek elini sallamış.
Keçi çobanı, adamın dediklerini işitmemiş ve şöyle demiş: ” Razı olduğun için sağ ol değerli dostum. Merak etme, hemen dönerim. Sayende içim rahat olacak. “
Çobanın yaşadığı sancak Şehr-i Kebir olduktan sonra eski muhtar, Şehremini ile anlaşamadığından, köy ile otlağın arasındaki yollar pek bakımsızmış. Yayladan gelen suların aktığı çeşmelerin bir çoğu kuruduğundan, bu mesafe daha da büyümüş gözünde çobanın. Akşama kadar aç kalmaktansa, yiyeceği için yola revan olmuş Yiyecek çıkınını alıp gerisingeri tepeye koşmuş. Keçileri dikkatlice saymış hepsi oradaymış.
Diğer adam hala ot biçiyormuş ve çoban kendi kendine şöyle düşünmüş: Ne güvenilir bir insan! Hayvanlarıma göz kulak olmuş, teşekkür bile beklemiyor! Şu topal keçiyi ona vereyim. Akşam ailesiyle beraber pişirip yesinler.” Böylece, küçük topal keçiyi sırtlayıp bayır aşağı inerken seslenmiş: “Hey kardeş, keçilerime baktığın için sana bir hediye getirdim. Akşama bununla güzel bir yahni yaparsın. Zaten kesecektim, bak bir ayağı topal.” Eski muhtar ile Şehremini’nin arası bozuk olması neyse de; şimdiki muhtarla Şehremini’nin arası iyi gözükse de, yollar, patikalar düzene konmadığından ve yayla çeşmeleri kuruduğundan, sarp tepenin oradaki pınara götürdüğünde kırılmış küçük keçinin ayağı.
Haliyle, diğeri onun dediklerini işitmemiş ve öfkeyle bağırmış: Seni rezil çoban! Sen gittiğinden beri burada ot biçiyorum. Senin melun keçinin kırılan ayağından ben mi sorumluyum? Ben burada kendi işimle uğraşıyordum, keçinin ayağının nasıl kırıldığından haberim yok! Defol git yoksa patlatırım bir tane.”
Çoban, adamın yüzündeki öfkeli ifadeye şaşırdıysa da söylediklerini duyamıyormuş. Bunun için, oradan atıyla geçmekte olan birine rica etmiş : Beyim, kurban olayım, bu adamın ne konuştuğunu bana bir söyle. Ben sağırım. Bu keçiyi ona hediye etmeme niye bu kadar kızdı anlayamadım.”
Hem çoban hem de ot biçen adam, bağırarak yolcuya bir şeyler anlatmaya başlamışlar. Yolcu atından inip onlara doğru gelmiş. At hırsızı olan bu adam da duvar gibi sağırmış ve onların söylediklerini işitmiyormuş. Kaybolmuş ve adamlara yol sormak istemiş aslında. Fakat yüzlerindeki tehditkâr ifadeyi görünce şöyle demiş: ”Evet kardeşler atı çaldım ama size ait olduğunu bilmiyordum. Lütfen beni bağışlayın, şeytana uyup düşünmeden hareket ettim.“
Ot biçen adam; “Keçinin ayağının sakatlanmasıyla bir ilgim yok!” diye bağırıyormuş.
Çoban: ”Hediyemi niçin kabul etmediğini söylesin. Yalnızca yardımına teşekkür etmek istiyorum!” diyormuş.
Hırsız; Atı çaldığımı itiraf ediyorum. Ancak ben sağırım, atın hanginize ait olduğunu duyamıyorum!“ diyerek panik halinde bocalıyormuş.
O sırada, toprak yoldan köye doğru yürümekte olan yaşlı bir derviş görünmüş.
Hemen ; bu nasıl hikayeymiş, çoban, köylü, at hırsızı küçücük köy yolunda, hangi tesadüfle karşılaşabiliyorlar? Bu nasıl bir trafikmiş demeyin. Padişah ; beş hasat mevsiminde bir , şehremini ve muhtar seçimi yaptırırmış. Seçim zamanı, bu yoğunluğu normal sayın artık. Neyse, hikayeye geri dönelim.
Ot biçen adam dervişe doğru koşup hırkasına yapışarak, Muhterem derviş, ben sağır bir adamım, bunların söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum. Kimin ne için bağırdığını bilgeliğinle açıklayabilir misin lütfen?“ demiş.
Ancak bu sefer de, derviş dilsizmiş. Fakat yanlarına gelerek, şimdi susmuş olan üç sağırın yüzlerine dikkatle bakmış.
Önce birine, sonra diğerine öyle uzun baktı ki rahatsız olmaya başlamışlar..
Derviş siyah gözlerini diğerlerinin gözlerine dikmiş, durumun iç yüzü ile ilgili bir ipucu arıyormuş. Fakat diğerleri dervişin onlara büyü yapacağından veya iradelerini ele geçireceğinden korkmuş. Hırsız birden bire atının üstüne sıçramış ve dörtnala kaçmış. Çoban, hayvanlarını toparlayıp tepenin daha yukarılarına doğru çıkmaya başlamış. Ot biçen adam ise gözlerini kaçırarak otları bir çuvala doldurup yüklenerek ve eve doğru inmeye başlamış. Derviş yoluna devam ederken içinden şöyle geçirmiş: ”Söz bazen öyle faydasız oluyor ki, insana hiç verilmese de olurdu.”
Ne dersiniz? Sizin de ; “Demokrasi bazen o kadar faydasız oluyor ki… diye düşündüğünüz oluyor mu ?  İçinde bulunduğumuz şu günlerde, Mesnevi’den sevdiğim bir kıssayı biraz adapte ederek paylaşmak istedim sizlerle.”
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.