Bilgiyi işleyen insanları kıymetli bulduğum ve hatta hayran olduğum doğrudur.
Musa Gökbel ağabeyimde bilgiyi iyi işleyenler arasındadır benim için..
Der ki Bodrum’un bilge kurdu; “Herkes Bodrum’un hikayesini geldiği gün ile başlatır”
Yani Bodrum’um sayısız başlangıcı vardır, tarih yapraklarının arasında.
Mesela benimki, 1978 yılının yazında babamın bizi tatile getirmesiyle başladı.
Rahmetli babam bakkaldı, çok da çalışkan bir insandı.. Sabahın altısında başlardı çalışmaya akşamın dokuzundan önce de bitirmezdi.
Gezmeyi, görmeyi de çok severdi. Fırsat yaratırdı sık sık. Bakkal olmasaymış gezgin olurmuş büyük bir ihtimalle diye düşünmüşümdür zaman zaman..
Kurban ve Ramazan bayramlarının tatil günlerini bugünkü gibi haftaya tamamlar; annemi, beni ve kardeşimi arabamıza attığı gibi bizlere küçük Türkiye seyahatleri yaptırırdı.
Benim Bodrum hikayemde böyle bir tatille başladı. Çocukluğumdan kalan ve net olarak hatırladığım ilk tatillerden biridir, Bodrum tatilim.
Rahmetli babam bizi Bodrum’a getirerek bende kronik bir hastalığa neden olacağını nereden bilsin ki. Zehirlemişti beni bir kere Bodrum’la..
Yıllar boyu kısa seyahatlerle tedavisi devam eden Bodrum hastalığım, 2007’de çekirdek ailemle Bodrum’a yerleşince son buldu nihayet.
İyileştim şükür..
***
Günün ruhlarımıza saldırmaya hazırlandığı ama fırsatını bulmakta zorlandığı sabahın erken saatlerinde gelen babalar günü kutlama mesajları, babamla olan yaşanmışlıkları da geçiriverdi hızlıca gözümün önünden.
1985’in Ocak ayının kara 16’sında ani bir rahatsızlık sonrasında saatler içerisinde kaybettik babamı, 51 yaşındaydı.. Güzel adamdı.. Kaybedeli 38 yıl olmuş.
Ebedi uykusunda huzurla uyusun inşallah. Gelen mesajlar konudan aldı götürdü beni rahmetli babama..
Tüm babaların gününü kutluyorum..
***
Yazıya “Herkes Bodrum’un hikayesini geldiği gün ile başlatır” lafıyla giriş yapmıştım. Laf lafı açtı nerelere döndük. Gelelim bu güne..
20 Yılı aşkın süredir devam eden Bodrum’un hikayesine hakim insanlarının her hafta bir araya geldiği “Çarşamba Kahvaltıları” kentin önemli etkileşim anları arasındadır.
Zaman zaman ara versem de bende yaklaşık 10 yıldır katılıyorum Çarşamba kahvaltılarına..
Birçok konuda yenilendiğim, yüklendiğim kıymetli saatlerdir, Çarşamba sabahının ilk saatleri.
Kasabanın bürokratik ve siyasi sürecinde yetki kullanmış kişileri de bünyesinde barındıran Çarşamba kahvaltılarında yapılan değerlendirmelerin, tecrübelerin, çıkarımların çoğunda da gündem olmuştur bu konu başlığı.
Herkesin Bodrum’u tarif hikayesi ve erk kullanma hikayesi kendisiyle başlar.
Önceki dönemlerden kopuktur ve yok sayar..
Bu kısır döngü güncelde de devam edip gider. Erki eline geçenin geriye bakan gözleri kör olur. İleriye bakan gözleri de şaşı..
Her şeyi “kendinden menkul” hastalığına yakalanmıştır bir kere.. Hastalığın ilk emareleri de emanete ihanettir.
Emanet hor kullanılır, tepe tepe kullanılır, ziyan ede ede kullanılır, yenilenme özelliği hadım ede ede kullanılır.
Devredilir, kullandırtılır, yönetmez, denetlemez..
Bodrum’un da Muğla’nın da Türkiye’nin de hikayesi aynı. Sanmayın her şey sizlerle anlamlandı, anlam buldu.
Kullandığınız her yetki, maddi-manevi değerler size emanet.
Vatandaş olanı biteni vicdanında sorgular. Sandıkta hesabını sorar.. Günü gelince verdiği emaneti geri alır.
***
Bu kadar hazırlık lafından sonra kasabanın başkanına sesleniyorum..
Kendi yaptıklarının hesabını verirsin. Kendim ettim kendim buldum dersin, geçip gidersin. Gün gelir düştüğün yerden bir avuç toprakla kalkar, yeniden dönersin.
Bunlar senin kolaylarındır..
Zor olan; yol yürüdüklerinin yaptıklarının, ettiklerinin hesabını yüklenmek ve ödemektir.
Sağına, soluna özelliklede arkana dikkat etmelisin sayın başkan..