17 Ağustos 1999 tarihinde, son yüzyılın en büyük felaketlerinden birini yaşadık.
O günün sabahı yerel saatle 03:02’de Kocaeli/Gölcük merkezli Richter ölçeğine göre 7.4 Mw büyüklüğünde, yaklaşık olarak 45 saniye devam eden deprem büyük bir afet ortaya çıkardı.
Resmi verilere göre 20 binden fazla yurttaşımız hayatını kaybetti, 50 binden fazla kişi yaralandı, yüzbinlerce yapı yerle bir oldu. Depremden sağ kurtulanlara ise ömür boyu unutamayacakları bir acı bıraktı. Ülkemizde yaşayan uzak veya yakın her aileyi bir ölçüde etkiledi.
Bugün; 17 Ağustos 1999 Depreminin 24. yıldönümünde geriye doğru baktığımızda sadece 2020 yılında 5 ve üzeri büyüklükte 24 Ocak Elazığ-Sivrice Depremi, 18 Şubat Manisa-Kırkağaç Depremi, 23 Şubat Van İran-Hoy Depremi, 14 Haziran Bingöl-Karlıova Depremi, 25 Haziran Van-Saray Depremi, 26 Haziran Manisa-Saruhanlı Depremi, 26 Haziran Manisa-Akhisar Depremi, 28 Haziran Marmaris Depremi, 04 Ağustos Malatya-Pütürge Depremi, 30 Ekim İzmir Seferihisar Depremini ve 6.02.2023 günü yerel saat ile 04:17’de merkez üssü Pazarcık (Kahramanmaraş), aletsel büyüklüğü 7.4 Mw, Odak derinliği 8.6 km. ve aynı gün yerel saat ile 13:24’de Elbistan (Kahramanmaraş) aletsel büyüklüğü 7.5 Mw, odak derinliği 7 km. olan, milletçe bizi yasa boğan yüzyılın ikinci büyük felaketini yaşadık. Resmi rakamlara göre 55000 den fazla insanımızı yitirdik. Yüzbinlerce bina ya yıkıldı, ya da önemli hasarlar aldı. Maddi, manevi ve sosyal yönden özellikle depremin meydana geldiği 12 ilimiz ve tüm ülkemiz etkilendi.
Depremlerdeki can kayıpları ve yıkımları genel olarak; yapılaşma için hatalı yer seçimlerinin yapılması, yönetmeliğe aykırı kontrolsüz ve denetimsiz yapılaşmaya izin verilmesi, yapılarda görünen tasarım hataları, zemin-yapı etkileşiminin statik hesaplarda göz ardı edilmesi, zemin ve temel etüt raporlarına olması gereken önemin verilmemesi, İmar Barışı adı altında projesi olmayan, hiçbir mühendislik hizmeti almamış yapılara ruhsat verilmesi gibi eksik ve yanlış uygulamalardan kaynaklanmaktadır.
Depremlerin yarattığı yıkımın ve yaşadığımız toplumsal travmanın büyüklüğüne rağmen, milat olarak 1999 depremini alırsak aradan geçen 24 yıl boyunca deprem gerçeği ile yüzleştiğimizde, 6 Şubat 2023’de meydana gelen Kahramanmaraş-Pazarcık ve Kahramanmaraş-Elbistan depremlerinde de görüldü ki; yeni depremlere hazırlanma konusunda önemli bir mesafe kaydedilmemiştir.
Deprem doğal bir olaydır ama büyük felaketlere neden olmaktadır. Nedenlerden biri ülkemizin üç tarafı faylarla çevrili deprem ülkesi olması diğeri ise uzun yıllardır depreme hazır bir toplum haline gelemememizdir.
Bir deprem geçmişte olmuşsa gelecekte de olacaktır. Marmara denizinde yıkımları ölü sayıları büyük olan depremler meydana gelmiştir. Gelecekte de Marmara denizi içerisinde büyük bir deprem beklenmektedir. Çok önemli nüfus potansiyeli, yapı stoku ve sanayinin kalbi durumunda olan bu bölgede yaşanacak deprem, büyük can kayıplarına, yıkımlara neden olur ve ülkemiz be depremden maddi ve manevi olarak çok etkilenir. Marmara Depremine bir milli güvenlik sorunu olarak bakmak ve hazırlanmak gerekmektedir.
Deprem Zaralarını en aza indirmek için; mühendislik çalışmalarının meslek disiplinleri arasında bir bütünlük içerisinde uygulanması sağlanmalıdır. Tarım alanları ve su havzalarında yaşanan yapılaşmanın önüne geçilmelidir. Mühendislik hizmeti almamış olan yapılara ruhsat verilmemeli, yapıların yoğunlukta olduğu bölgelerde ise bina envanteri çıkarılarak kent yenileme projeleri hayata geçirilmelidir.
Riskli binaların taranıp tespit edilmesinde, yapıya hasar vermeden binanın dayanıklılığını inceleyen Jeofizik Mühendisliği yöntemlerinden yararlanılmalıdır.
Binayı yıkan depremin dinamik parametreleridir. Bu parametreler Jeofizik Mühendisleri tarafından hesaplanmaktadır. Depreme dayanıklı yapı tasarımı için zemin etütlerinde mutlaka Jeofizik Mühendisliği çalışmaları olmalıdır.
Yapı ruhsatlarına esas zemin ve temel etüt raporlarının kontrolü ve gerekli durumlarda yerinde kontrolü/takibi belediyelerde çalışan Jeofizik Mühendisleri tarafından yapılmaktadır. Ancak belediyelerde yeterli miktarda Jeofizik Mühendisi bulunmadığından, raporların doğru ve tam denetimi yapılamamaktadır. Telafisi mümkün olmayan deprem zararların önlenmesi için her belediyede en az bir jeofizik Mühendisi istihdam edilmesi kamu yararınadır.
Bir doğa olayı olan deprem ve afetlerin en az zararla atlatılmasının bir bileşeni yer seçimi, yapı tasarımı ve üretimi aşamalarında mühendislik biliminin gerekleri ve denetimi tam olarak yerine getirilmesidir. Diğer önemli bileşeni ise eğitimdir. Toplumun her kesimini içine alacak şekilde insanlarımız, deprem ve doğal afetler öncesinde ve sonrasında yapılması gereken hususlar hakkında bilinçlendirilmelidir.
Deprem, doğal bir olaydır. Deprem oluşumu önlenemez ve engellenemez. Sağlıklı ve güvenli kentleşmeler için, mühendislik bilimine uygun, bilime ve bilgiye dayalı olarak sağlam zeminlerde sağlam binalar yapılmalıdır.
Yaşadığımız depremlerde yaşamını yitiren vatandaşlarımızı saygıyla anıyoruz.