Zalimcan, öfkeden çılgına dönmüş vaziyette geldi yanıma. Mecliste yaşanan rezillikleri tek tek anlatırken kanım dondu adeta. Sırf yasa yapsın diye yedi sülalesini doyurup beslemek pahasına Ankara’ya gönderdiğimiz temsilcilerimizin, esasen neyi temsil ettiklerini anlattıkça ülkem adına kahroldum. Üstüne bir de ormanlarımızı, evlerimizi ve hayvanlarımızı saran alev çemberi. 17 Ağustos 1999’da yaşadığımız felaketi de düşününce Zalimcan’a hak verdim. Terini silip bir kahve yaptım.
Ankara’da ve ülkemin neredeyse tamamında kara bir bulut hakimken, tarım emekçileri, emekliler, küçük esnaf nicedir burnundan soluyor. Dokunsan patlayacak. Bizimki öyle bunalmış ki, atmış kendini Bodrum’a. Meğer Bodrum’un geleceğini şekillendirecek “Stratejik Plan” çalışmalarını da biliyormuş da izlemek için gelmiş. Valla ben bile bilmiyordum çünkü bu tür toplantılarda bilgiye pek gerek olmaz. Bütün mesele yapmış olmaktan ibarettir.
Neyse.. Biz yine de Planlama ipine tutunarak yürüyelim geleceğe. Belki bazen teknik bilgi gibi gelebilir ama elimden geldiğince yaşamın içindeki yansımasıyla anlatmaya çalışacağım. Hoş zaten anlamak isteyen anlar. İstemeyen de sosyal medyada “kim kiminle kavga etmiş”, “Bodrum’da nerede çöp toplanmamış” haberleriyle meşgul olur.
Kent planlamanın temel amaçlarından biri, bugünkü ve gelecek nesle sağlıklı, nitelikli yaşam ortamları sunabilmek için kentin gelişmesinin yönlendirilmesidir. Planlama sürecinin yürütücüsü ve sorumlusu, halk adına, onu temsil eden belediyelerdir. Ancak bu, halkın tüm sorumluluğu ve yetkiyi belediyeye devretmesi demek değildir. Çünkü kentte, farklı düşünenlerin ayrı ayrı bağrışmaları yerine, aynı fikri paylaşanların grup görüşü olarak ses çıkarmaları, onları daha güçlü kılacak, kentte bir baskı grubu haline getirebilecektir.
“Hadi canım” demeyin. Akbelen’de, Kumbahçe’de, Fesleğen’de, kıyılarımızda halkın coğrafyasına yönelik tehditlere karşı neler yapıldığını görüyoruz. Bizim milletimiz böyledir. Yöneticileri ya da temsil yetkisi verdiği meslek kuruluşları uyuşmuş olsa da, bir bakarsınız ki örgütlenivermiş kendi içinde. Kuva-i Milliye en güzel örnektir. Ege’nin dağlarında gezen milis kuvvetleri, Yörük Ali ve Kıllıoğlu Hüseyin Efe gibi Çılgın Türklerin çağrısıyla 6 Haziran’da Çine’de toplaştılar. 9 Haziran 1919’da Hacı Şükrü Bey tarafından Aydın’da ilk Kuva-i Milliye birlikleri oluşturuldu. 12 Haziran 1919’da da Mustafa Kemal Paşa’nın karargahı ile Amasya’ya gelişiyle halkın işgale karşı örgütlenmesi şekillenmiş oldu.
Hayır yani derdimiz tarih dersi vermek değil ama Türk halkının duyarlılığına yönelik bir örnek olsun diye anlatıverdim. Bu nedenle, toplumsal örgütlülük, planlamaya ve kent yönetimine etkin katılım için ön koşuldur. Ancak bir kentte değişik ölçeklerde katılım olacaktır. Örneğin, konut ve çevresi gibi ölçeklerde (sokak) örgütlü katılımdan çok birebir katılım daha etkindir. Örnekleri Bodrum’da çok. Biriken çöpleri sosyal medyada marifetmiş gibi yayınlamaktansa, yaşadığı sokağı/kıyıyı, tek başına temizleyen duyarlı insanlarımız gibi.
Ama kent konularının etki alanı genişledikçe bireysel katılımdan örgütlü katılıma geçmek gerekecektir. Ülkemizde, planlama sürecine ve kent yönetimine halkın katılımı, 1970’li yıllarda “Yeni Belediyecilik” girişimi ile yerel yönetimlerde tartışılmaya başlanmıştır. Ancak, bugüne dek pratikte, sınırları yasal olarak tanımlanmış etkin bir halk katılımının çerçevesi çizilememiştir.
Ankara’da, 1977-1995 arasında dönem dönem, sivil toplum örgütlerine açık kent kurultayı/kent meclisi uygulamaları olmuştur. Toplumun katılımının güçlü olmasına karşın, yeterince siyasi kararlılık bulunamaması, bu yıllardaki katılım deneyiminin etkisini zayıflatmıştır.
1990’lı yıllarda başka belediyelerce (Çeşme, Aliağa belediyeleri ile İstanbul ve İzmir Büyükşehir belediyeleri) de denenen katılım girişimleri, toplumun tüm kesimlerinin katılımı sağlanamadığından, toplumda zaten etkin olan baskı gruplarının etkinliğini daha da artırdığı gerekçesi ile eleştiriler almıştır. Ayrıca, bu konuda ülkemizde, yönetim kademesinde çelişkiler de yaşanmaktadır. Siyasi irade, yalnızca şikayetleri dinleme ve bazen kendi görüşünde olanlarınkini çözme düzeyinde, çok sınırlı bir katılıma olanak tanımaktadır.
Kamu yararı kavramının toplumumuzda anlaşılamaması ve toplum bilincinin yeterince gelişmemiş olması, örgütlenme konusundaki bilgisizlik, bürokratik engeller, sivil toplum örgütlerine karşı takınılan olumsuz resmi tutum, dar gelirli kentli için geçim mücadelesinin öncelik taşıması, vb. nedenler ülkemizde katılımın karşılaştığı sorunlardır. Ancak, planlama süreci ile bütünleşen bir katılım stratejisi ile sorunların daha kolay aşılması olanaklıdır. Sakinleştikten sonra sohbet ederken Zalimcan’ın önüme koyduğu örnekleri paylaşayım;
. Norveç’te 1987 de başlayan “Kadından Yana Yerel Planlar” projesi, yerel imar planlama sürecine kadınların konut çevresinden ekonomik politikalara dek çeşitli konulardaki bakış açılarını katabilmeyi amaçlamaktadır. Katılım, bir slogan haline gelmek yerine, belediye idari yapısındaki bir değişiklikle neredeyse zorunlu hale getirilmiştir. Belediyelerde başkanlığını kadınların üstlendiği “proje grubu” ve yine kadınların çoğunlukta olduğu alt proje grupları kurulmuştur. Bu örgütlenme içinde, bir yandan katılımcıların eğitimi ve motivasyonu sağlanmış, bir yandan da yerel projelerin hazırlanması çalışmaları yapılmıştır. Taslak analizlerle başlayan plan üretme süreci değişim stratejilerinin ortaya konması ve geliştirmesi, öncelikli alanları belirlemesi, taslak stratejik imar planı ve 4 yıllık uygulama programının hazırlanması, siyasi tartışmalar ve stratejik planın kesinleşmesi ve uygulamaya geçilmesi süreci tüm katılımcılarla birlikte yürütülmüştür.
. İngiltere-Camden’da belediyede oluşturulan “Halk Danışma Kurulu”, parsel ve sokak ölçeğinden kente kadar uzanan çeşitli ölçeklerde halk katılımını sağlayıcı düzenlemeleri üstlenmektedir. Bir parsel için değişiklik isteği olduğunda, önce değişiklikten doğrudan ve dolaylı etkilenecek komşu parsel maliklerinin görüşleri alınmaktadır. Bir kent yöresini ilgilendiren konularda danışma çevresi genişlemekte, sivil toplum örgütleri ve bireyleri kapsamaktadır.
. Habitat II Kongresinde ödül alan, Tilburg (Hollanda) uygulaması da ilginçtir. Kent yönetimi, “kalite standardı” kavramına bağlanmıştır. Ölçülebilen bu standardın göstergeleri; konut, güvenlik, trafik, çevre, vb. dir. Mahallelerin durumu bu göstergelere göre puanlanarak ortalamaya göre konumları belirlenmiştir. Belediyenin görevi, gelişmemiş göstergeler açısından mahalleleri iyileştirmektir. Kent yönetimi her mahalle için çeşitli konularda hazırladığı projeleri ve tahsis edilebileceği bütçeyi mahalleliye sunmakta ve seçimi mahalle sakinlerine bırakmaktadır.
Benzer yöntemler çocukların oyun alanlarını düzenlemede de kullanılabilir. Helsinki’de, imar planında çocuk oyun alanları olarak işaretlenen alanlar, geniş bir ahşap platform olarak oluşturulmakta ve düzenlemeler, çocuk uzmanları gözetiminde çocuklar tarafından küçük tahta parçalarıyla yapılmakta ve bu projeler uygulanmaktadır. Nitekim 1996 yılında Helsinki Teknik Üniversitesinde bu projelerin bir parçası olmuştum da ondan biliyorum. Adına “Kentsel Oyun” (Urban Game) diyorduk.
Tüm örnekler, katılmayı doğrudan halkın isteğine bırakmayıp, halkı katılıma zorlayan, oluşacak kentsel çevrenin olumluluklarının/olumsuzluklarının sorumluluğunu onlarla paylaşmaya yönelen örneklerdir. Ayrıca, Norveç örneğinde, katılımcıların sistemli biçimde eğitilmeleri önemli bir noktadır. Eğitim düzeyi ve yerel demokrasi geleneği yüksek olan bir ülkede bile “her kesimin katılımı” eğitimi gerektiriyor ise ülkemizde konunun çok daha ciddi ve kapsamlı ele alınması gereği açıktır.
Ayrıca, katılım gelişen, olgunlaşan bir süreçtir. Belki ilk aşamada, halka bilgi verme ve verilen bilginin halkça anlaşılması ile başlayabilir. Ama zaman içinde, uygun ortamlar hazırlanırsa bireyler ve gruplar da konuşur duruma gelebilir ve kendi görüşlerini kent yönetiminde, planlama sürecinde olumlu yansımalarını görerek katılıma heveslenmeleri beklenir.
Katılım, bilgisayar teknolojilerindeki gelişmelerin sürmesi ile daha da gelişmesi beklenmektedir. Örneğin, plan ile gelecekte nasıl bir kent ortaya çıkacağı sanal ortamda görülebilmektedir. Plan şartları değiştiği takdirde sonucun neler olabileceği kısa sürede test edilebilmekte ve plan yeniden değiştirilebilmektedir. “Eskiz Planlama” olanağı, değişik kabullere göre gelecekte nasıl bir kente sahip olunacağını halka sunma fırsatı vermektedir. Ayrıca, bir kentteki tüm altyapı şebekeleri, trafik ve sinyalizasyon düzenlemeleri ve bu sistemlerdeki arızalar, bilgisayar teknolojileri ile tespit edilebilmekte ve şebeke kayıpları en aza indirilmektedir. Ancak bunun için öncelikle kentin sahip olduğu tüm altyapı şebekelerinin bilgisayara aktarılması gerekmektedir.
Stratejik Plan bir yandan hazırlanadursun. Bodrum için benzer bir katılımlı planlama deneyimini, hayallerinize bırakıyorum. Yazıya yorum yapabilir, katılıma böylece şimdiden destek verebilirsiniz.
Biliyorum uzun bir yazı oldu ama, bana “başkan olamadın diye bildiklerini saklamak doğru olur mu ?” diyen dostlarımı kırmak istemedim. Söz konusu Bodrum olunca dükkan herkese açık.
Sağlıkla kalın..