Ülkedeki gündemi takip ederken gözlerim kararıyor. Yok yok hasta falan değilim. Lakin günlerdir televizyonun karşısında kanal atlamaktan markete gidemiyorum. Allahtan elimde Zalimcan’ın hazırladığı ayrıntılı bir dosya var da, durup durup onu inceliyorum. Bizimki aynı anda hem Beşiktaş’ta olup bitenleri aktarıyor, hem de Turgutreis Askeri Limanında yaşananları. Turgutreis demişken, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’ndan ihaleyi alan inşaat firması soluksuz, dolguyu boca ediyor güzelim denizimize. Yapma, etme dedikçe de jandarmayla burun buruna geliniyor. Mahalle halkının geneli ise, oturduğu Amiral Kafeden umutsuzca bakıyor günbatımına. Azıcık cesaretini toplayan, alkışlıyor yapılan protestoları o kadar.
Bodrum’un siyasi aklı Ankara’da politik kanallarda mücadele ederken, Belediye Başkanımız umutsuzca İç İşleri Bakanımızdan umutlu bir telefon bekliyor. Lakin yok, yok.. Baş döndüren bir hızla nefessiz bırakılıyor güzelim deniz çayırlarımız. Bu arada belki çok önemli değil ama, denizlerimizdeki çayırlarımızın adı “Posidonia” ama bir çok kimse “Poseidon” diyor. Poseidon, denizler ve depremler tanrısı. Hani şu elinde üç dişli bir yaba (Trident) taşıyan, bu yabayı yere vurduğunda depremlerin ve denizlerin harekete geçtiğine inanılan antik Yunan Tanrısı. Bizim çayırların Latince ismi ise “Posidonia Oceanica”. Deniz (okyanus) Çayırı da deniyor ve deniz ekolojisi açısından çok önemli bir bitki. Tanrı olan Poseidon’un hırsı Atlantis’in yok olmasına neden olurken, denizlerimize yapılan taşlı kayalı saldırılar da Posidonia’ların yok olmasına neden oluyor. Yani her iki kelime de birbiriyle bağlantılı aslında, o yüzden çok da fark etmez diyelim gitsin.
Turgutreis’te denize yapılan taşlı kayalı saldırı, bir avuç insanın itirazıyla son bulur mu bilmem ama mesele sadece Turgutreis ile sınırlı da değil ne yazık ki. Zalimcan’ın bana sunduğu dosyada birkaç konu daha dikkatimi çekmişti. Kumbahçe’ye yapılması gündeme gelen ancak yöre halkınca şimdilik engellendiği zannedilen “Yat Limanı” projesine yönelik, ilgili firmanın tüm izin ve belgeleri aldığını öğrendim. Bunun dışında bir de Yalıkavak Dirmil’de “Yat limanı, otel ve rezidans villalar”dan oluşan proje çıktı karşımıza. Arkasından ne çıkacak göreceğiz. Zalimcan bu konuda ayrıntı vermekten kaçınıyor. Yanılmasını diliyorum elbette. Bodrum Belediyesinin işi sahiden zor.
Gerenkuyu’da hukuk mücadelesi sürüyor ve şu anda görülen davada bilirkişi raporu bekleniyor. Güzel haberler, Bodrum Mavisiyle karışıp yüzümüze yansır umarım. Aspat, Adalıyalı, Bitez tekne bağlama alanı, Gökçebel, Mazı, Kızılağaç, Akbelen, Kıyıkışlacık, Deştin.. Sağımız, solumuz, önümüz, arkamız hep sorun, hep saldırı. Bodrum yarımadası, insan yerleşmelerine sahne oldu olalı böyle bir zulüm gördü mü merak ediyorum. Zalimcan’ın dosyasında bir sayfadan oluşan bir not daha vardı ki, tüm bunların üstüne tuz biber eker gibi. 2024 yılında Gölköy’de kurulan bir “Beton Firması”, çok yoğun bir üretim sürecindeymiş ama nerelerdeki inşaatlar için olduğunu, kimlerle çalışıldığını tam okuyamadım.
Sanki tüm ülke, Muğla ve Bodrum, geçmişten beri görmezden gelinen sorunlardan oluşmuş safraları ortalığa dökmek üzere. Diyorum ki, 1990’larda İtalya’daki birçok siyasi partiyi ve siyasetçiyi tarih sahnesinden silen, 400’den fazla şehir ve belediye meclisinin feshedilmesine, birçok siyasetçi ve iş adamının intiharına neden olan, ünlü Savcı Antonio Di Pietro’nun yaptığı gibi bir “Temiz Eller Operasyonu” olsa da, içimizi şişiren tüm bu safralar bir kerede çıksa ve herkes bir nefes alsa. Ne dersiniz, olabilir mi ve rahatlar mıyız acaba ?
Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Cumhurbaşkanı, Milli Şef İsmet İnönü’nün çok önemli bulduğum iki veciz sözüyle bitirelim. “Hiçbir ülke yoktur ki, kendi içerisinde bizim kadar çok hain yetiştirebilsin”, “Bir memlekette namuslu insanlar da namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memleket için kurtuluş yoktur”.