Her fırsatta demokrasiden dem vuran ama kendileri için demokrasi isteyenler, her durumda kendi iktidarlarını kurmak isterler.
Hepimiz biliriz ki; iktidar olmak, toplumun çoğunluğunun isteği ve onayıyla toplumun bütününü yönetmek demektir.
Toplumda karşılık bulacak projeleri olmayan, halkın beklentilerine uygun politikalar izlemeyen siyasi partilerin iktidar olma şansı yoktur.
Bugün geldiğimiz noktada yaklaşık 16 yıldır ülkemizi yöneten AK Parti iktidarı tam da bunu yapmıştır. Tekçi zihniyetle, yanlış özelleştirme ve ekonomi yönetimiyle işsizlik ve yoksulluğun her geçen gün arttığı, uluslararası ilişkilerde sıkıntıların yaşandığı ülkemizde bu kadar uzun süre iktidarda kalan AK Parti; toplumdaki bu hassasiyeti iyi tespit etmiş ve çoğu zaman popülist politikalarla bu güne kadar iktidarını korumuştur.
31 Martta yapılacak seçimler her ne kadar iktidarı değiştirecek bir seçim olmasa da, yerel seçimler ve bu amaçla yapılacak kampanya çalışmaları siyasi partiler için bir anlamda örgütlenme çalışmalarıdır.
Bu çalışmalar sırasında oluşturulan sinerjiyi doğru kanalize eden, pozitif bir enerji yaratan örgütler; bir yandan kadrolarını yeniden kurgularken, parti üyelerini de iş içerisinde eğiterek partilerinin kurumsallaşmasına büyük katkı sağlamış olurlar.
Kitle partilerinde bu pek zor gibi görünse de imkansız değildir. Geçmişte bunun örnekleri de vardır.
Türkiye siyasetinin somut tahlilini yapacak olursak, çoğunluğun kabul ettiği üzere, AK Partinin iktidarını bu kadar uzun süre devam ettirmesinin en önemli nedenlerinden biri de muhalefetin başarısız olmasıdır.
İktidarı ele geçirmek isteyen partilerin demokratik yöntemler dahilinde yapması gereken nedir, dediğimizde akla ilk gelen şey;” halka dokunan, toplumun büyük çoğunluğunun beklentilerine cevap verebilecek ekonomik, sosyal politikalarla toplumu kazanmak”, olacaktır.
CHP den örnek verecek olursak; kendi dışındaki partileri bir yana bırakın, 24 Haziran seçimleriyle birlikte ittifak içerisinde bulunduğu partiye bile tahammül edemeyen, üyelerini, seçmenlerini aşağılayan, küçük gören bir anlayıştan kurtulamadı bir türlü.
Özellikle de kendisini devletin sahibi, ülkenin tek ve ayrıcalıklı kesimi olarak gören, üstenci, kibirli, modern elitlerin; toplumu kutuplaştıran, kendi dışındakileri yok sayan tavırları CHP yi yoksul, emekçi kitlelerden uzaklaştırdığı gibi, sendikalar, sivil toplum örgütleri ve gençlerle bağını koparmıştır.
Kendisini partiler üstü gören, belediye başkanlığını meslek haline getirmiş, halktan kopuk, egolarının esiri olmuş yerel yöneticiler,
Bulunduğu kentin tüm yurttaşlarını kazanmak için mücadele etmesi gerekirken, rakip partileri görmezden gelen, işbirliklerine kapalı, işbirliği yaptıklarına yönelik söylemlerinde de gerekli nezaketi göstermekten uzak örgüt yöneticileri,
Siyasi derinliği olmayan; partisine katkı vermek yerine her fırsatta partinin kendine sağladığı fısatları ranta çevirmeye çalışan asalak kadrolar yüzünden, ne yazık ki; CHP iktidar şansını yakalayamamıştır.
Parti program ve tüzüğünde yapılması gereken yenilikler, sağlıklı üye yapılanması için yapılacak güncellemelerden söz etmiyorum.
Bunlar uzun vadede yapılması gereken işler.
Ancak yaklaşan yerel seçimler öncesi kısa vadede yapılması gereken çok önemli işler olduğunu görmek gerek.
Her şeyden önce; seçim kampanyası sürecinde bir söylem birliğinin oluşması için acil bir eğitim çalışması başlatılmalıdır.
Toplumu rencide edecek söylemlerden kaçınmanın yanında artık halkta karşılığı olmayan klişe sözlerden uzak durmak gerektiğini düşünüyorum.
İktidar partisin yaptığı gibi, toplumu korkularıyla yönetmeye çalışmanın doğru olmadığını anlamak, barış dilini hakim kılmak zorundayız.
Önyargılarımızı bir kenara koymalı, hoşgörünün sınırlarını alabildiğine genişletmeli, yarın değişebilecek siyasi ortam ve iklime uygun ilişkiler kurmalıyız.
Tüm ilişkilerin hızla değiştiği günümüzde siyasi ilişkilerin de değişime, dönüşüme ve yenileşmeye ihtiyacı var.
Artık kimse kavgacı, hırçın, toplumu bölen, kutuplaştıran bir dil istemiyor.
Aksine sevgi içeren, kucaklayıcı, kapsayıcı bir barış diline ihtiyacımız var.
Yaşamımızda elbet, özgürlük, demokrasi, laiklik gibi kavramlar vazgeçilmezimizdir. Ama her fırsatta toplumu bu argümanlarla susturmaya çalışmak ya da işsizlik, yokluk, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadelenin önüne koymak ne kadar doğrudur?
Yerel seçimlerin, iktidara giden yolda var olan engellerin aşılması için bir fırsat olmasını istiyorsak eğer; kişisel hırs ve beklentilerinin, şişik egolarının esiri olmuş rantiyecilerden kurtulmanın tam zamanıdır.
AYHAN ONGUN(Gazeteci-Yazar) 22.01.2019/BODRUM