Kentlerimizde yaşadığımız sorunların çok önemli bir kısmının plansızlıktan kaynaklandığı konusunda kimsenin itirazı olmaz sanırım.
Plansızlık, son 20 yılda Türkiye’nin genel sorunudur esasında. Devlet Planlama Teşkilatının kapatılmasıyla, ülkesel planlı kalkınma masası da dağıtılmıştır. Ülkedeki tüm gelişme, artık birbirine girmiş mevzuat içinde çözülemeyince hakim yöneticilerin anlık kararlarıyla şekillenmektedir. Böyle bir gelişme olmaz. Nitekim kamuoyuna sunulan çeşitli vadelerdeki programların hedeflerine ulaşmadığı her defasında görülmektedir.
Türkiye’de kentsel gelişme stratejileri 1950’lı yıllarda kentlere göçü desteklerken, nüfusun belli kentlere yığılmasının da önünü açmıştır. Bu kontrolsüz yığılmanın panzehiri olarak önerilen çeşitli projeler üretilmişse de ok yaydan çıkmış ve kentlerde başı bozuk bir nüfus birikmesi olmuştur. Bu kontrolsüz gelişmenin sonucunda da; kentlerde “gettolaşma” kavramıyla tanışılmış, tarımsal üretimden vazgeçilmiş, doğal çevre hunharca katledilmiş, sağlıksız yerleşme birimlerinde doğal felaketlerin sonuçları yıkıcı olmuş, en önemlisi de kentsel kimlikler bozulduğu için sosyal huzursuzluklar ve toplumsal şiddet kavramlarıyla karşılaşılmıştır.
Kent planlama kavramı ise her ne kadar hukuki bir kimlik taşısa da, kentlerde oluşan rantın dağıtım aracı haline gelmiştir. Artık kent planlama, sağlıklı bir kent gelişmesi için değil, hakim olan çıkar gruplarının talepleri doğrultusunda şekillenir olmuştur. Şehir Plancıları ise, oynanan bir oyunda, eline verilen rolü oynayan bir aktör konumuna sokulmuştur.
Diyeceksiniz ki “mal, canın yongasıdır”. Ama sözü edilen mal bizimse değerlidir, kamunun ise çok da tın. Ta ki kamu alanlarında yapılan hataların ucu bize dokunursa o zaman bağırmaya başlarız. “Yollar yetmiyor”, “sular akmıyor”, “ortalık kanalizasyon kokuyor”, “çocukların oynayacağı bir park bile yok”, “şu çarpık yapılaşma ne kadar çirkin”. İyi de güzel kardeşim, o yolların planlamasını, barajların kurumasına neden olan ormanlar talan edilmesini, hala pisliğimizi fosseptik denen çukurlara dökmemize rağmen ha babam site yapılmasını, sahip olduğumuz arsamıza imar planında yeşil alan konduğunda belediyede tanıdık arayan, iki çizgi çizmek için bir dolu para isteyen mimara “ruhsatı al da nasıl alırsan al” diyen kim ? Başka sorum yok..
Değerli okurlar, imar planları bilimsel ve teknik veriler doğrultusunda şehir plancıları tarafından yapılır ama, belediye meclisleri tarafından ya da imar planı onama yetkisi olan çeşitli kurumlar tarafından onaylanır ve yürürlüğe girer.
Peki imar planlarının yapılma yöntemleri nelerdir ? Birinci seçenek, belediyelerin kendi bünyesinde çalıştırdıkları ve imar planı yapım yeterliliğine sahip şehir plancısı ya da planlama grubu tarafından yapılmasıdır. Yönetmelik gereği, her şehir plancısı her türlü imar planını yapmaya yetkili değildir. Örneğin Bodrum gibi büyükşehir belediyesi sınırları içinde olan kentlerde her türlü imar planı ve değişikliği “A Grubu” şehir plancıları tarafından yapılabilir. Bu grup derecelenmesi de, yıllara bağlı kurumsal deneyim ya da yapılan işlerin birikmesiyle belirlenir. Örneğin Bodrum Belediyesi bünyesinde “A Grubu” yetki belgesine sahip bir şehir plancısı yoktur.
Belediye bünyesinde yetkili olabilecek nitelikte şehir plancısı olsa bile çoğunlukla bu seçenek tercih edilmez çünkü nihayetinde memur olan bir şehir plancısının, imar planı yapılması sürecinde yaşanan baskılar karşısında çaresiz kalacağı malumdur.
İmar planı yapmak için ikinci seçenek, belediye meclisince alınacak bir kararla İller Bankasına yetki verilmesi ve şu anda adı İlbank A.Ş. olan kurum tarafından yapılması ya da yaptırılmasıdır. İlbank A.Ş. genellikle küçük belediyelerin bu taleplerini, yetkili şehir planlama firmalarına ihale etmek suretiyle karşılar ve her yıl belediyelere verdikleri ödeneklerden taksitler halinde keser. İlbank A.Ş. tarafından hazırlatılan imar planı yine ilgili belediye meclisince onaylansa da belediyeler tarafından pek tercih edilen yöntem değildir. Çünkü imar planı yapılan kentin çıkar gruplarının, plan kararlarına müdahale olanağı sınırlıdır.
Üçüncü ve en çok tercih edilen seçenek ise, belediyelerin yetkili şehir planlama firmalarına ihale yoluyla imar planı yaptırmasıdır. İmar planlarının tartışmalı hale gelmesi de işte en çok bu süreçte görülmektedir. Çünkü şehir planlama firmaları, açılan imar planı ihalesini almak için ciddi fiyat kırımları yapabilir. Nasıl olsa imar planı yaparken para kazanılır diye düşünülmektedir. Öyle ki, bir imar planı yapılması sürecinde oluşacak maliyetlerin bile altında fiyat teklifleriyle karşılaşılabilir. Bu durum belediyelerin işine gelse de, imar planının kamu yararı içeriğine çoğu kere gölge düşürecek sonuçlara neden olacaktır.
Hazır bu ara Zalimcan gezmelerdeyken bilgi aktarımlarında bulunayım da, o geldikten sonra sıcak gündem konularını dayatacaktır nasıl olsa. Eğer haftaya da beni rahat bırakırsa, imar planı yapım sürecine yönelik bilgilendirmelere devam edeceğim.
Sağlıkla kalın..