Ölümün soğuk yüzü, mezarlıkların yanından geçerken ıslık çaldırsa da yaşam gerçeğinin tam ortasında durur aslında.
Bazen bir avuç toprakta, bazen de okşar gibi ellediğimiz buz gibi bir taşta buluruz bu gerçeği.
Kentleşme-yapılaşma ve yerel yönetim hizmetleri konularında ahkam keserken hep o kentte “yaşayan” insanların gereksinimlerine yönelik düşünür ve politikalar belirleriz.
Ama insan ölümlü bir varlıktır. Ölenler de inanç sistemlerinin öngördüğü şekilde ortadan kaldırılır ve bunun için “Mezarlık” dediğimiz özel alanlar oluşturulur.
Bazı özel durumlarda cenazeler, 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 224-225 ve 226. madde hükümleri doğrultusunda yakılabilmekte ise de toplumumuzda sıkça rastlanan bir durum olmadığını ve ceset yakacak ruhsatlı tesisatın (Fırın) bulunmadığını düşündüğümüzde genellikle cenazelerin mezarlıklara gömülmesi söz konusudur.
Dini esasların yanında mezarlıklar ve defin işlemleriyle ilgili 7 Kanun, 3 Tüzük, 1 Yönetmelik ve 3 Genelge vardır mevzuatımızda.
Yani isteyen istediği gibi bir yere gömülemez, her aklı esen istediği yerde mezarlık yapamaz, bir mezarlık alanına da “belediye otobüsü gibi” tıkış tıkış ölü gömülemez. Hepsinin bir kuralı var.
Anadolu’nun bazı yerlerinde, ölenin kendi taşınmazı içinde münasip bir yere defnedilmesine rastlansa da böyle bir defin işlemi “kaçak” olduğu gibi, aynı şeyi kentlerde ve yakın çevresinde yapmak da abesle iştigaldir.
Dolayısıyla yaşadığımız kentte, yaşayanlar için gerekli olan kentsel alan kullanımları olduğu gibi, ölenler için de bir takım kentsel alan düzenlemeleri yapmak durumundayız.
Hangi inanıştan olursa olsun önemli toplumsal anlamlar yüklediğimiz mezarlıklar, kentsel alan içerisinde yer alan özel nitelikli alanlardır. Dinsel, sosyo-kültürel, sembol olma özelliklerinin yanı sıra hijyenik ve ekolojik boyutlarıyla da değerlendirilen özel bir planlama ve tasarım yaklaşımı gerektirirler.
Belki pek kimse farkında değildir ama, kaçak yapılan definlerin bulunduğu alanlar başlı başına bir sorunken, mevcut mezarlıkların planlama/düzenleme/bakım ve gerektirdiği ilave kullanım alanlarının eksiklikleri (gasilhane, otopark vd) ayrıca düşünülmesi gerekir.
Bunun yanında farklı inanç sistemlerine hitap eden farklı mezarlık alanları (Hristiyan/Musevi vd) başlı başına çözüm gerektiren bir husustur aslında. İşin bu boyutunu görmek istemesek de, birden fazla inanışa sahip nüfusun yaşadığı Bodrum itibariyle artık düşünülmesi gerekmez mi ?
Gördüğümüz o ki, mezarlıklar henüz bir planlama ve şehircilik problemi olarak değerlendirilmemektedir. Dolayısıyla, Bodrum’da mezarlıklar planlama, tasarım, bakım, işletim, koruma ve teknik konularda sorunlarla karşı karşıyadır.
“Mevcut mezarlıkların kapasitelerinin dolması durumunda, yeni mezarlık alanları oluşturma” konusu ise, Bodrum itibariyle henüz ilgimizi çekmediyse de, dikkatle değerlendirmemiz gereken bir planlama sorunudur.