Yaklaşan 24 Haziran seçimleri öncesi milletvekilleri adayları kesinleşmeye başladı.
Diğer partilerde aday listelerine yönelik pek bir itiraz olacağını sanmıyorum ama CHP de şimdiden tepkiler gelmeye başladı.
Listede yer alamayan ya da seçilecek bir sırada olmayanların tepkileri bir yana, akçalı suçlamalar, liyakat tartışmaları gündemi uzun süre meşgul edeceğe benziyor.
Bu konuyu kişiselleştirmeden değerlendirmekte yarar var.
Cumhurbaşkanlığıyla aynı tarihte yapılan bir baskın seçimde milletvekilleri seçimiyle ilgili doğal olarak siyasi parti liderlerinin eline kolay elde edemeyecekleri bir fırsat çıktı.
Olağanüstü hali ve sürenin kısalığını gerekçe göstererek adayların merkez yoklamasıyla belirleneceğini peşinen ilan ettiler. Bu noktada doğal olarak hiç kimsenin itiraz edecek durumu yoktu ve öyle de oldu.
Yani oyunun kuralları belli oldu.
Demokrasi ve siyasi etik açısından doğru olmasa da, koşulları bahane eden başkan ve adamları bunu en baştan aday adaylarına kabul ettirdiler.
Zaten de bunu içine sindiremeyenlerin hiç aday adayı olmaması gerekirdi.
Müsabaka başladıktan sonra hakeme kabahat bulmak, saha bozuktu, rakip güçlüydü, seyirci destek vermedi gibi mazeretler üretmek ne kadar anlamsız ise, merkez yoklamasıyla aday sıralamasının belli olacağı baştan ilan edilmiş bir yarışa giren aday adaylarının sonuç ne olursa olsun rıza göstermeleri gerekir.
Aksini düşünelim; bir listeye itirazı olanlar tercih edilmiş olsaydı, bu kez diğerleri aynı konumda olmayacaklar mıydı?
En demokratik yarış, tüm parti üyelerinin katılımıyla yapılacak bir ön seçimdir.
Geçmişte Bodrum Belediye Başkan adayları da aynı yanlışı yaptılar.
Ön seçim yapılmayacağını bile bile yarışa girdiler, sonrasında da malum sonuç çıkınca veryansın merkezi eleştirmeye başladılar.
O gün bile tüm belediye başkan aday adayları” ön seçimsiz bir yarışı kabul etmiyoruz” diyebilecek iradeyi gösterselerdi, Genel Merkez bu atamayı yapamazdı.
Listedeki adaylar üzerinden hiçbir yorum yapmak istemiyorum.
Benim için en uygun yöntem önseçimdir.
Adayın niteliği, liyakat, bilgi ve deneyim gibi kriterler eğer bir kişi ya da grup tarafından değerlendiriliyorsa, siyasi partilerde bu her zaman sübjektif bir değerlendirmedir.
Siz oraya en uygun adayı da koysanız, eğer önseçimle belirlenmemişse mutlaka diğerlerinin tepkisini alır ve meşruiyet tartışması kaçınılmazdır.
Hiç kimsenin de bu göreve “en uygun bendim” deme hakkı ve haddi yoktur.
Kaldı ki, ülkenin içinde bulunduğu durum ve yapılacak seçimlerin tarihsel önemi dikkate alındığında bu tür tartışma ve polemiklerin kimseye yarar sağlamayacağı da ortadadır.
Cumhurbaşkanı Adayı Muharrem İnce’nin bile birlikte yol yürüdüğü arkadaşlarından kimilerinin listelerde yer bulmamasına itiraz hakkı yoktur.
Maç başladıktan sonra hakemi değiştirme imkanı yoktur.
Ya maça çıkmayacaksınız, ya da sonucuna katlanacaksınız.
Bunu söylerken açıklanan aday listelerinin demokratik yol ve yöntemlerle tespit edilmediği hepimiz biliyoruz.
Tüm siyasi partilerde olduğu gibi CHP de de başkan ve adamları kendi siyasi geleceklerini teminat altına alacakları böyle bir fırsatı, kendileri açısından en iyi şekilde değerlendirdiler!
Şu andan sonra listelere ve sıralamaya itirazlarla, istifa tehditleriyle geçirilecek zaman yoktur ve itiraz hakkı saklı kalmak kaydıyla sorumluluk sahibi herkesin siyasi tercihleri doğrultusunda oylarını kullanarak sandıklara sahip çıkması gerekir.
Ülkemizin geleceği açısından yaşamsal öneme sahip bu seçimlerde hiç kimsenin yan çizmeye, çeşitli mazeretler üreterek yurttaşlık görevini savsaklamaya, demokrasi mücadelesine zarar verecek kısır tartışmalara yönelmeye hakkı ve lüksü yoktur.
Şimdiden yerel seçimler için çalışmalara başlamak varken bu tür duygusal çıkışların kimseye faydası olmaz, CHP ye hiç olmaz.
AYHAN ONGUN (Gazeteci-Yazar)