Başkalaşan dünya ile birlikte şekil değiştiren Bodrum’un değerlerini koruyup muhafaza ederek, geleceğe aktarması, hiç olmadığı kadar zorlaşmış durumda.
Her değişim sancılı olagelmiştir. Şu konjonktürde Bodrum’un sancısının kanser hastalığından mı, yoksa, doğum öncesinden mi kaynaklandığını düşünüyorum.
“Siyaset- Sermaye” birlikteliğini, değişimin dinamiklerinin şehvetle yayılıp semirmesine yol açarken izliyoruz.
Ekonomik bir konsept olarak 1950’li yıllarda Joseph Schumpeter adı konulan, “Yaratıcı Yıkım” denilen bir tabir var. Ekonomik yapıyı aralıksız olarak içten devrimden geçiren, sürekli olarak eskiyi imha ederken, yeniyi yaratan endüstriyel mutasyon sürecini tarif eden bu tabir, mecazi olarak yazımızın başlığını oluştursa da, günümüz gerçekleri ile oldukça örtüşür bir durum sergiliyor.
Şöyle düşünelim; milyonlarca yıldır, iklim ve doğanın şekillendirdiği dünya harikası koylar ne durumda şimdi? Beton sermayesinin yıkımından bahsedilebilir mi ? Yakılan ya da yanarken söndürülmeyen ormanlarda yükselen otel zincirleri, bir yıkımın üzerinde yükselmiyor mu ?
Şu değişim sürecinde, turizm argümanı ile tanışıp, inşaat lobisinin lokomotifine eklemlenen bir vagon olmaktan öte gidemeyen Bodrum’u bekleyen yıkım senaryoları filme alınıyor.
“Yaratmak” tabirini olabildiğince imtinalı kullanırım. Olası yıkımdan sonra, nasıl bir Bodrum yaratılmaya çalışılıyor, ip uçlarını dönem dönem kamuoyuna sunuyorlar.
Kıyı kanununa muhalefet eden yapılanmalar. Buna mukabil, RES’ler (Rüzgar Enerji Santrali) hakkında alınan yürütmeyi durdurma kararı, doğa talanına karşı hukuki yolların tükenmediğini, nitelikli örgütlenme ile sermayenin talanına karşı durmanın mümkün olduğunu hatırlattı kamuoyuna.
Merkezi ve yerel otoritenin insafında olan Bodrum’un geleceğinde en büyük söz sahibi sermaye. İster süslü laflarla, jan janlı bir jargonla sunulmuş olsun, ister göz göre göre kanunları çiğneyerek hedefine yönelmiş olsun, sermaye; Bodrum’un antik coğrafyasında, “züccaciye dükkanındaki fil gibi” dolaşıp duruyor.
Schumpeter’in yanı sıra David Harvey bu kavramı şehir hayatının gelişimi için kullanmıştır. Harvey, şehrin her seferinde daha verimli bir üretim-tüketim zincirine dönüşebilecek, daha karlı bir üretim-tüketim olabilmesi için durmadan yıkılıp, yeniden yapıldığını iddia eder. İşte bu yaratıcı yıkımdır. Daha sert bir dille, belediyecilik aslında kapitalizmin gelişmesi (insan sosyal hayatının değil) için kurulmuş ve işlev gören bir kurumdur.
Türkiye Kasabası’nın Güzide Mahallesi Bodrum’un , demokratik hukuk indinde şekillenmesi gereken geleceğinin kalitesi, karar merciilerinin yürekli, yürekli olduğu kadar insaflı adımları ile sağlanacağından, şimdiden selam olsun onlara…