Türkeli’den (Sinop), Hopa ve Artvin’e kadar olan ve Karadeniz sahil kentlerinin neredeyse tamamını kapsayan geniş bir coğrafyada yoğun geçen 6 günlük teknik inceleme seyahatinden döndüğümde, Bodrum Havaalanında elinde bir dosya ve bir çiçek demetiyle karşılayan Zalimcan’ı görünce şaşırmadım değil.
Arkadeş, benim nereye gittiğimi ve ne zaman döneceğimi nereden biliyorsun ? Ama Zalimcan olunca bu sorular anlamsızlaşıyor elbette. Çünkü onun bir dudağı yerde, bir dudağı göktedir. Hani derler ya; “bilmediği beş vakit namaz, onu da bilir ama yapmaz”. Tam da bu işte.
Hadi çiçek demetini anladık, nezaket diyelim. O dosyayı görünce kalbim atmaya başladı. Acaba içinde ne var ? Neyse havaalanından Bodrum’a gelene kadar konu başlıklarından özetlerle sunumu dinledim çaresiz. Peh be birader, neler olmuş bu 6 günde. Ben Karadeniz’in dağlarında nefes nefese yokuş çıkarken memlekette neler olmuş neler. Zalimcan’ın anlattıklarının konu başlıklarını yazsam 3 günlük yazı dizisi olur. Ama biz bu köşede siyaset yapmayacağız dedik, hala direniyoruz. Gel gelelim mesele kent/planlama/yerel yönetim olunca siyasetten arınamıyorsunuz tabi.
Yaşadığımız dönem, en ücra köşelerde gizlenmeye çalışılsa da bilginin hızla yayıldığı ve hatta çoğu zaman orası burası değiştirilerek acayip bir hale sokulduğu bir nitelikte. Dolayısıyla siyaset arenasında yaşananlar, ne kadar gizlenmeye çalışılırsa çalışılsın anında ulaşıyor tüm toplum katmanlarına. O yüzden son yıllarda gözlenen siyasetteki yozlaşma, toplumun tüm kesimlerinde bir şekilde yansıma buluyor. Ama son zamanlarda gördüğüm bir şey var ki, katılır mısınız bilmem ? Seçmen artık siyaset kurumuna ve siyaset simsarlarına fena halde bozuk. Yani asıl Kırmızı Kart, seçmen (halk) tarafından siyaset tüccarlarına gösteriliyor. Doğrusu üzülerek, hatta üzüntümden öfkelenerek izliyorum.
Bununla birlikte “hadi gel itiraz edelim o halde” dediğinizde ise kimseden çıt yok. Nasrettin Hocanın Timurlenk’le ilgili hikayesini bilirsiniz belki ama tam da burada anlatılmalı. Timur, ordusundaki en büyük fili Hocanın köyüne gönderir ve fil köyde ne kadar yiyecek varsa tüketir. Köylüler kızgın şekilde Hoca’dan medet umarlar ve Hocayı önlerine katarak Timur’un otağına doğru yollanırlar. Ancak yolda teker teker sıvışırlar. Timur’un huzuruna gelen Hoca, arkasını dönüp baktığında kimsenin olmadığını gördüğünde Timur’a; “köyümüze gönderdiğin filden herkes çok memnun ancak garibim tek başına sıkılıyor. Mümkünse filinize dişi bir fil daha gönderin de mutlu olsun” der. Hoca köye döndüğünde etrafı sarılır ve Timur’un ne dediği sorulur. Hoca; “Timur hizmetinizden öyle memnun ki, yakında bu filin dişisini de gönderecek” der.
Gerçekten siyaset yapmıyorum ama tüm çıplaklığıyla gördüğüm gerçek bu. Bireysel sohbetlerde duyduklarımla, sosyal medyada gördüklerim arasında o kadar fark var ki. Sosyal medya mecralarında bir bakıyorsunuz, insanlar yöneticilerle aynı karede görünmek için birbirini eziyor, sonra da mağrur bir ifadeyle paylaşım yapıyor. Ama üçüncü dünya ülkelerinde bile görülmeyecek sorunlar karşısında verilen cevap belli; “ama o bizim oğlanın suçu değil ki”. Pardon ben uzaylıları unutmuşum, doğru ya..
Yakında sizlerle paylaşacağım önemli konular var. Onlara çalışırken denk gelince sabredemeyip paylaşmak istedim. Genel tanıma göre Yerel Yönetimler; “ulusal sınırlar içerisindeki değişik büyüklüklerdeki topluluklarda yaşayan insanların, ortak ve yerel nitelikteki gereksinimlerini karşılamak amacıyla kurulan ve hukuk düzeni içerisinde oluşturulmuş olan anayasal kuruluşlardır. Merkezin üstlenmediği bazı kamu hizmetlerinin merkeze bağlı olmayan, özerk faaliyet gösteren, ayrı bir mal varlığı ve bütçeye sahip kurumlarca yürütülmesi esasına dayanır.” Bir başka tanıma göre ise; “Yerel idareler il, belediye veya köy halkının müşterek yerel ihtiyaçlarını karşılayan ve genel karar organları HALK TARAFINDAN SEÇİLEN kamu tüzel kişileridir”.
İlk tanımda; merkezin üstlenmediği bazı kamu hizmetlerinin merkeze bağlı olmayan, özerk faaliyet gösteren, ayrı bir mal varlığı ve bütçeye sahip kurumlarca yürütülmesi esasına dayalı olduğundan söz ediliyor. İyi de, en temel yerel ihtiyaçların karşılanması sürecinde dahi merkezi idarenin eksikliklerinin mazeret gösterildiği Bodrum’da, belediye niye var o zaman ? Hadi oturup bir daha düşünelim, Bodrum Belediyesi mali/kurumsal/idari açıdan kendi başına davranabiliyor mu, yoksa merkezi idarenin kapılarında çözüm mü arıyor ? Sakın bana; “ama ilçe belediyesi ve üstünde büyükşehir var” demeyin, size destan yazarım.
Peki ikinci tanımda söz edildiği gibi genel karar organları “halk tarafından seçilen” ifadesine ne diyeceksiniz ? Gülmeyin ben çok ciddi bir soru soruyorum. Halkımız kendisini yönetecek yerel yönetim kadrosunu seçemediği gibi acaba o kadroyu belirleyen siyasi parti yönetimlerini seçebiliyor mu ? Biz bunun adına kısaca “Demokrasi” diyoruz. İyi de gülmeyin demiştim çünkü bu “Törkiş Demokrasi”..
Hadi size Karadeniz’de yaşadığım bir olayı anlatayım da işi eğlenceye vuralım. İnsanlar Karadeniz’de yakıştırılan birçok fıkranın niye üretildiğini sorar. Yanlış soru çünkü yaşanan her olay, zaten fıkra gibidir. Zira Temel ve Fadime, inanılmaz bir zekaya sahiptir ve hayata hep pratik tarafından bakarlar. Uydurma değil, tanıkları olan ve bizzat yaşadığım olaya gelince.
Karadeniz’de önceden sahil yerleşmelerinin içinden geçen bir yol varken, deniz tarafı doldurularak yapılmış ve çevre yolu gibi tüm Karadeniz sahilini kat eden bir yol vardır. Transit gidecekler sahil yolunu kullanırlar ve şehir merkezlerine girmek isteyenler, bir kavşakla eski yola girerler. Rize Adliyesinden resmi araçla yola çıktık Ardeşen’e gideceğiz. Şoförümüz yaklaşık 4-5 km. boyunca şehir içindeki sıkışık trafiğe konu olan iç yoldan gidiyor. Bir ara dedim ki; “yahu kaptan niye çevre yoluna çıkmadın da, bu sıkışık trafikte zaman kaybediyoruz ?”. Hemen 100 m. önümüzde, çevre yoluna çıkabilecek bir kavşak olmasına rağmen şoförün cevabı; “Hocam geri döneyim mi ?”.
Fıkra bu kadardı.