Hayat, bazen doğduğumuz günü bile ikiye bölerek başlar.
Resmi evraklara kazınan bir tarih vardır; soğuk, matematiksel ve işlevsel.
Bir de annenin kollarında başlayıp yüreğinde taşınan o gerçek tarih…
Bugün, 21 Kasım, benim gerçek doğum günüm. Ama bu gün, aynı zamanda annemin ölüm yıl dönümü.
Hayat, bana bu iki tarih arasında yalnızca bir köprü değil, bir ömür boyu taşıyacağım duygusal bir düğüm hediye etti.
BİR YANLIŞLIK VE İKİ DOĞUM GÜNÜ
Babamın nüfus idaresine gidip de doğum tarihim için “1 Ocak 1966” yazdırdığı gün, belki de benim için farklı bir kader çizgisi çekildi.
O yıllarda kırsal bir yerleşimde yaşamanın zorlukları, doğum kayıtlarının tam zamanında yapılmasının imkansızlığı gibi sebeplerle babam, yeni yılın ilk günü olan 1 Ocak tarihini uygun görmüş.
Ama annem hep “Kasım sonu senin asıl tarihin, Durancan” derdi. Ve o tarih, 21 Kasım, sadece doğduğum gün değil, annemin vedasını yaşadığım gün oldu.
DOĞUM VE ÖLÜM ARASINDAKİ RİTM
21 Kasım, benim dünyaya ilk kez gözlerimi açtığım gün.
Ama aynı zamanda, annemin bu dünyadan gözlerini kapadığı gün…
Bu çelişki, bazen içimde tarifsiz bir sızı yaratıyor. Doğumun coşkusu ile kaybın hüznü arasındaki ince çizgide yürümek, her 21 Kasım’da yeniden doğmak ve yeniden eksilmek gibi.
Sanki bir yanım hayata yeniden adım atarken, diğer yanım annemin hatırasıyla sarılıp geçmişin sıcaklığına sığınıyor.
Bu tarihin ritmi, bana hayatın döngüselliğini ve her başlangıcın aslında bir veda içerdiğini öğretiyor.
Annem bu dünyadan ayrıldığında, bana sadece kendi hayatımın başlangıcını değil, aynı zamanda onun varlığından aldığım gücü de armağan etti.
21 Kasım, doğumumla annemin vedasını birbirine bağlayan bir kader düğümü oldu..
Çocukken annem her kasım ayında “Bugün senin doğum günün, Durancan” derdi.
O sesi duyduğumda dünyada her şey yolunda hissederdim. Şimdi ise 21 Kasım geldiğinde, o sesi yeniden hatırlıyorum. Beni kucakladığı o anı hayal ediyorum. Ama bu kez, o günün yalnızca benim hikayem olmadığını, annemin hikayesinin de bu tarihle yazıldığını biliyorum.
21 Kasım benim için yalnızca bir kutlama günü değil.
Aynı zamanda bir anma günü, bir sessizlik ve derin düşünce günü…
Her doğum günümde annemin hatırasını da kutluyorum. Onunla geçen yılları, bana kattığı sevgiyi, “Durancan” diyerek bana verdiği hayatı… Bu gün, annemin kaybını hissetmek kadar, onun sevgisiyle yeniden doğmak demek. Kutlama ve yasın iç içe geçtiği bir tarih.
DOĞUM VE VEDA ARASINDA BİR HAYAT
Her yıl bu iki duygu arasında dolaşırken, aslında hayattaki pek çok çelişkinin insanı zenginleştirdiğini fark ediyorum. Doğum ve ölüm, başlangıç ve son, sevgi ve özlem…
21 Kasım, sadece takvimde bir tarih değil, hayatımın derin bir öyküsü.
Annemin gidişi, benim kalışımdan ayrı düşünülemez. Doğum günümde annemi anarken, onun hatırasını da yüreğimde taşımayı bir görev biliyorum.
Bugün, 21 Kasım’da, kendi kendime bir kez daha sesleniyorum: “İyi ki doğdun, Durancan. Ve iyi ki seni büyüten o güzel annen vardı.” Bu hikaye, sadece benim hikayem değil. Bu, annemle aramızdaki sonsuz bir bağın hikayesi. Doğum ve veda arasındaki o ince ritmi her yıl biraz daha derinlemesine hissediyorum. Ve belki de hayatın anlamı tam da burada, bu ritmi anlamakta yatıyor.