arena haber arena bodrum haber arena bodrum gazetesi bodrum haber bodrum haberleri bodrum gazeteleri bodrum yerel haber bodrum güncel haber bodrum gündemi bodrum haber siteleri bodrum kent haberleri bodrum sağlık bodrum eğitim bodrum asayiş bodrumspor bodrum güncel bodrum yerel gazeteleri bodrum belediyesi bodrum kaymakamlık bodrum devlet hastanesi bodrum kültür sanat haberleri bodrum ekonomi bodrum turizm bodrum gazeteleri
DOLAR
34,2398
EURO
37,6309
ALTIN
2.920,13
BIST
9.109,34
Bodrum Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bodrum
Parçalı Bulutlu
26°C
Bodrum
26°C
Parçalı Bulutlu
Pazartesi Açık
28°C
Salı Açık
27°C
Çarşamba Az Bulutlu
27°C
Perşembe Az Bulutlu
27°C

Kentin Dik Yokuşlarındaki Zor Meslek; Şehir Planlama…

İmar planlarını, bir kentin yol haritasıdır diye biliriz değil mi ? Evet aynen öyledir.

Kentin görünüşünü ve içeriğini belirlerken, aslında havasını da çizer, suyunu da çizer, çöpünü de, kanalizasyonunu da.. Kaldırımını da, ağaçlarını da. Velhasıl kentin kaderini çizer. Çizdiği gibi kalmaz, çizdiği sokaklarına ruh üfler. Geleneğini ve hatta töresini bile çizer. Varsa sorunlu yerleri, oraları da çözer.

Aynı insan bedeni gibi. Tıkanan bir damar gibi yolları varsa, önce tıkanıklığın tanısını koyar. Tanıya göre bazen ilaçla, bazen de cerrahi müdahaleyle sorunu giderir. Bazen bir trafik ışığıyla mesele çözülüverirken, bazen tıkanan yolu by-pass yapmak gerekebilir. Yani bir bebeğin büyümesi gibidir kentin de büyümesi. Eğer sağlıklı beslenirse çok güzel bir birey olur. Ama kontrolsüz yerse, elbette obezlik kaçınılmazdır ve zaten ömrü çok uzun olmaz.

Peki kim çizer tüm bunları ? Şehir Plancıları. Kim onaylar ve uygular bu çizilenleri ? Belediye Meclisleri ve yönetimleri. Kim yaşar çizilmiş ve hayata geçmiş bu kenti ? Kentin yaşayanları, yani sahipleri. Demek ki, çizeni ve çözeniyle, uygulayanıyla ve yaşanıyla bir bütündür bu mekanizma. Hiçbir yerinde aksama olmamalıdır, sağlıklı yaşayabilmesi için.

Bir kentin imar planı, belirli bir süreliğine yapılır. Yani bir hedef yılı vardır. O hedef yıla kadar her şeyin nasıl olması gerektiği ifade edilir imar planlarıyla. Sonra o hedef yıl geldiğinde, tekrar bakılır duruma. Geçen zaman içinde neler olduğu değerlendirilir. Obez bir genişleme mi, yoksa kaliteli bir gelişme mi hakimdir kent genelinde ? Ya da bazı yerler iyidir ama, bazı yerler sıkıntılı olabilir. Hatta bazen hedef yıla ulaşmadan yaşanan ani ve kontrol edilemeyen gelişmeler olursa hemen müdahale edilir ve küçük ya da büyük çaplı revizyonlarla (tedavilerle) hal yoluna gidilebilir.

Biz yani kent yaşayanları, bir yerimiz ağrıdığında doktora gider ve yaşadığımız sorunu anlattıktan sonra doktorun ağzına bakarız, ne diyecek diye, değil mi ? Doktor dinler, muayene eder, düşünür ve belki de bir takım tetkikler ister, hatta belli yerlerimizin görüntüsünü isteyebilir. Tüm bu tetkikler doktorun önüne geldiğinde heyecanımız artmıştır. Doktorun dediklerini can kulağıyla dinler ve yaşadığımız sıkıntıdan kurtulmak için önerdiği tedaviyi harfiyen uygulamaya çalışırız, değil mi ? Doktora; “şu tetkiklerimi yapın, şu ilaçları verin, şöyle tedavi edin” gibi şeyler söyleyebilir miyiz ?

Doktorumuz, bu iş için eğitim görmüş ve hayatı boyunca insan sağlığıyla ilgili deneyimler elde etmiştir. Ne onun eğitimini sorgularız, ne de bilgisini. Buraya kadar anladık sanıyorum. Peki yaşayan bir organizma olduğu konusunda hiç kimsenin itiraz etmediği kentlerin sorunlarına yönelik onca yıl eğitim almış, hayatını kentlerin sağlığına adamış Şehir Plancılarına bakış açımız nasıl, hiç düşündünüz mü ?

Ben size birkaç örnek vereyim. “O yol oradan mı geçer”, “yolun bu tarafı 2 kat, diğer tarafı 3 kat olur mu”, “bu şehri kim planlamış, yamuk yumuk yollar”, “şu binaların çirkinliğine bak, bu şehirde hiç mi mimar yok, hiç mi planlanmamış”. “Benim parselimi sakın Yeşil Alan yapma haa” der, sonra da “bu şehirde hiç park planlanmamış” deriz. Örnekler çoğaltılabilir tabi.

Demek ki bedensel ve ruhsal sağlığımızı emanet ettiğimiz doktorlara inandığımız ve teslim olduğumuz gibi, yaşadığımız kentin görsel ve niteliksel sağlığını emanet ettiğimiz şehir plancılarına güvenmiyoruz.

Bilmezsiniz belki ama şehir plancıları da aynı doktorlar gibi, diplomalarını aldıklarında yemin ederler. Kamu adına gerçekleştirdikleri kent planlama faaliyetleri süresince, serbest çalışıyor da olsalar devlet memuru niteliğine sahiptirler. Çünkü yaptıkları iş, tüm toplumun yararına hizmet edecek resmi ve hukuki kararları oluşturmaktır. Öyle ki, verdikleri kararları sadece Yüce Türk Milleti adına karar veren Mahkemeler iptal edebilir. Ha bazen de verilen kararları beğenmeyen belediye yönetimleri. Şimdi oraya girmeyelim.

Şehir Planlama eğitimi Türkiye’de 4 yıldır ama bir de o eğitimi alanlara sorun bakalım. Öylesine zor bir eğitimdir ki, tamamlayanlar bir süre mezun oldukları okullarına uğramak istemezler. Size bir örnek vereyim. Öğrenciliğim döneminde 8 kişi aynı yerde kaldığımız yurt odasındaki ranzamın üst katında tıp eğitimi gören bir arkadaşım vardı. İkimiz de okula aynı zamanda başlamıştık. Akşam okuldan yurda geldiğimde etüt salonunda ders çalıştığını görürdüm. Ben de projelerimi masalara serer (1 masa yetmezdi projelerimize) başlardım çalışmaya.

Tabi proje çizmekle anatomi ders notlarını okumak aynı şey değil. Ben haşır huşur kağıtları buruşturur, bazen de çizerken kendi kendime konuşurdum. Arkadaşım da en sonunda kalkar odasına giderdi. Gecenin bir yarısı odaya bir şey almak için geldiğimde, genelde diğer 6 arkadaşım uyur, tıp öğrencisi arkadaşım ise kemiklerle konuşurdu kendi kendine. Ben tekrar proje başına dönerdim tabi. Sabaha karşı yatabildiğim için genelde onun ranzadan inişiyle açardım gözlerimi.

Hele yarıyıl sonunda proje teslim edeceğimiz zamanlarda, günlerce hiç uyumadan proje çizdiğimiz olurdu. Zaten uykusuzluğa dayanma sınırını aşamayan projeden kalmış demekti. “Proje Teslim” dediğimiz süreç ise ayrı bir maceraydı. Örneğin 17 Ekim Perşembe günü saat 14.00’e kadar projelerimizin teslim edilmesi gerektiği duyurulurdu. Muhtemelen son 1 haftadır hiç uyumadan proje çizen bizler, aynı gün saat 14.15’de okula ulaştığımızda kapı duvar olurdu. Yani hazırladığımız proje ve maketleri teslim almadıkları için direk kalmış olurduk. O yüzden Beşiktaş’taki o meşhur Yıldız Yokuşunu koşa koşa çıktığım çok olmuştur.

Şehir Planlama öğrencileri öyle otobüslerde, parklarda falan çalışamaz (otobüslerde genelde uyunur). Koltuğunun altında koca koca paftalar, geniş çalışma alanlarına ihtiyacı olur. Hatta çoğu kez, bütünü görmek için imar planı çizdiğimiz kente ait tüm paftaları birbirine yapıştırıp duvarlara asar, duvarların üstünde çalışırdık örümcek adam gibi. Şimdi bilgisayar teknolojisi var tabi, birçok şey daha kolay. Ama o paftaların ve renkli kalemlerin kokusundan aldığım keyfi bilgisayar klavyesinden almam mümkün değil elbette.

Neyse, şehir planlama mesleğini anlatırken nostalji de yapmış oldum birazcık. Velhasıl çok zor bir eğitim sürecinden sonra yemin ederek alınan diploma çok kıymetlidir. Gel gör ki, şimdi yeni mezun olan meslektaşlarım, asgari ücretle çalışmaya razı o bile yok. Ne diyeyim..

Haftaya kent planlamanın ne olduğunu, imar planlarının nasıl hazırlandığını anlatmaya çalışacağım.

Sağlıkla kalın..

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.