Uzunca bir süredir Türkiye ve bir ölçüde Dünya turizminin göz bebeği olan Bodrum semalarında yankılanan çığlığın tercümesi şu; “böyle gelmiş, BÖYLE GİTMEZ”, “Yıllardır yaşayan bu dağınık düzeni DEĞİŞTİRMELİYİZ”, “Susuzluk kapıda ARTIK”, “Nerede BELEDİYE”, “Bodrum için hiç kimse ÇALIŞMIYOR”.
Bunlar somut gözlemlerdi. Benim yorumum ise; “bu kadar önemli ticari ve turistik bir kent, ne yazık ki sahipsiz”…
İşte size yorumumu destekleyen bulgular; öncelikle Bodrum’un geleceğini tarifleyen planlama sistemi çökmüş, ne nüfus öngörüleri, ne de kentsel gelişme öngörüleri bilinmiyor.
Bodrum, kısa-orta ve uzun vadede hangi kentsel kimliğiyle Dünya Turizm Liginde yarışacak belli değil. Hatta ne zaman yaşanılabilir bir kent olacak diye birbirimize soruyoruz.
Bodrum’un kıyıları, denizleri, dağları, ovaları, ormanları, meraları, kayaları, tarımsal alanları korunacak mı, şimdiye kadar yapıldığı gibi yağmalanacak mı, koruma/kullanma dengesi içinde kullanılacak mı, yoksa olduğu gibi bırakılacak mı meçhul.
Bodrum’daki yerleşik alanlarda var olan yapılarda daimi yaşam söz konusu olduğunda, bu insanların ihtiyacı olan kentsel teknik alt yapı kalemleri nelerdir, var olanların kalitesi ve kapasitesi ne kadardır, yetersiz ise hangileri ve hangi kapasite düzeyine çıkarılmalıdır, ne kadar zamanda yapılır, ne kadar bütçe gerekir, bu para nasıl bulunur tanımsız.
Bodrum’un asıl geçim kaynağı olan turizm endüstrisinde, Dünya standartlarında satacağımız turistik ürünlerimiz nelerdir, nerelerdedir, hangi kalite ve düzeydedir, turizm pazarında satılmak üzere nasıl ambalajlanmalıdır, bu vitrin düzenlemesi için ne kadar yatırım yapılmalıdır, ne büyüklükte bir bütçeyle ve hangi kişi/kurum/kuruluşlarla yapılmalıdır, ne zaman tamamlanır belli değil.
Şehrin daimi sakinleri başta olmak üzere gelecek misafirlerin (turistlerin) kapasitesi ölçülmüş müdür, bu kapasite tam dolu olduğu zaman ne kadar su, ne kadar elektrik, ne kadar otopark, ne kadar tarımsal üretim, ne kadar yol, ne kadar hastane, kaç kişilik konser alanı, hangi kapasitede sinema/tiyatro, kaç öğrencilik okul gerekir bilmiyoruz.
Bodrum’da beklenmeyen doğal afet risklerine karşılık mikro bölgeleme çalışmaları yapılmış mıdır, olası doğal afetler söz konusu olduğunda alınacak önlemler nelerdir, hangi kapasitede ve nerede konuşlandırılmıştır, afet sonrası kriz yönetim modeli oluşturulmuş mudur, bilen yok.
Tüm bu soruların cevaplarını verecek sorumluların kim ya da kimler olduğu konusunda kıyasıya bir kavga var. Şehir birine ya da birilerine emanet edilmiş ama nasıl bir kişi, hangi nitelik ya da yeterli büyüklükte bir kadroyla çalıştığı konusunda yaygın bir endişe hakim.
Böyle olunca kendine ve kentine küskün, yorgun, derbeder, geleceğinden kaygılı, mahkeme kapılarında koşturan öfkeli bir kent görüntüsü ortaya çıkıyor.
Herkes bilmelidir ki; bir şehir yaşayan organizmadır. Her an soluk alıp verir. Bir yerinde bir sorun olursa, organizmanın diğer kısımlarında da anormallikler yaşanır. Öncelikle koruyucu sağlık önlemleri alınmalı, sorun çıktığında ise nereye ve nasıl müdahale edileceğini bilen uzman hekim ya da hekim heyeti tarafından müdahale edilmelidir. Bazen küçük bir masajla, bazen ilaçla, bazen de cerrahi müdahale ederek organizmanın sağlıklı yaşamasına devam etmesi sağlanmalıdır. Düşünün şimdi; bir kemiğiniz kırıldığında göz doktoruna gidiyor musunuz ?
Herkes bilmelidir ki; bir şehrin, her duruma karşı planı olmalıdır. Her soruna karşı müdahale edecek birikime sahip yöneticiler tarafından yönetilmelidir. Bir şehri yönetmek için “Kent Planlama” mesleği ve bilimine başvurulmalı, inanılmalı, uygulanmalı ve denetlenmelidir.
Aksi halde yaşayan bir organizma olan şehrin bir hücresinde ortaya çıkan arızalı durum, tüm vücuda yayılır, tedavi edilemez bir hale gelir ve o şehir bir süre bitkisel hayatta süründükten sonra mahvolur.
Bu şehri kendiyle ve dünyayla barıştıracak, doğru kararlar veren, kenti yaşatacak, heyecanlı yönetim anlayışları artık kaçınılmaz bir gerçeklik olarak önümüzdedir. Serde Bodrum’luluk varsa, kentlilik varsa “haydi hanımlar beyler, oturmaya mı geldik”? Pazarınıza heyecan dolsun.