Bodrum’dan şikayetler hiç eksilmez.
Şikayetin, tenkidin bir maliyeti, ÖTV’si KDV’si filan yoktur. Öyle olunca, imkan ve imkansızlıklara da kulak asmadan veryansın ederiz. Bundan herkes nasibini alır. Yönetimi de, esnafı da, şöförü de, kaptanı da…
Kimse demez ki, 200 bin kişilik altyapısı çok eksik bir şehirde yazları iki milyon insan ağırlıyoruz. Kış yetmiyor ki, yaza yetişsin imkanlar. Buna rağmen helal olsun bizi yönetenlere, bunca insana huzur içinde tatil yaptırabilmek için canla başla çalışıyorlar. Kaymakamından tutun, Belediye Başkanına, hakiminden tutun savcısına, polisinden tutun jandarmasına, sahil güvenliğinden çöpçüsüne, bekçisine, hele hastanelerimizdeki doktor ve yardımcı sağlık personeline kadar herkes ter döküyor. Eğlence yerleri, restoranlar, gezi teknelerinin personel, kaptan ve mürettebatları, Aydem’ciler, Muski’ciler, aklınıza kim gelirse seferberler.
Bizim toplumun takdir duyguları nedense çalışmaz. Hep eleştiri, hep tenkittir işimiz. En ufak bir açığı yakaladık mı, duman ederiz karşımızdakini. (Vergimizi veriyoruz ya, çalışsınlar kardeşim)diye bakarız hizmetlere. Sağolsunlar, Allah razı olsun diyenimiz pek yoktur. Bütçe yetmiyor, kadro yok, personel sıkıntısı had safhadaymış umurunda mı milletin? Nereden bulurlarsa bulsunlar, ne yaparlarsa yapsınlar, yeter ki işler aksamasın. Doğru da, bu imkanlarla daha doğrusu bu imkansızlıklarla daha iyisini yapmak mümkün değil. Bunu hepimiz bilmeli ve kabul etmeliyiz.
Bu sözlerimden her şeyin tıkırında gittiği anlamı çıkarılmasın. Elbetteki çok sıkıntımız, çok noksanımız, çok eksiğimiz var. Değerlendirmelerimizi bunları da dikkate alarak yaparsak, haksızlık ve vicdansızlık çıtamızı yükseltmemiş oluruz. Suçun yerel yönetimlerde değil, merkez yönetimde yani Ankara’da olduğunu kabul etmeliyiz. Bodrum’a 200 bin kişilik bir bütçeyi yeterli görür, altyapılara gerekli ödenekleri yollamazlar, (sen kendi yağınla kavrul) derlerse, olacağı budur işte. Ne suyu yeter Bodrum’un, ne yolu, ne de temizlik hizmetleri. Buna rağmen helal olsun, Bodrum iyi yönetiliyor. Sadece Bodrum mu, Muğla’nın merkez dahil geneli de bu dar bütçelerle iyi yönetiliyor.
Bodrum’un sıkıntılarını, sorunlarını, problemlerini hepimiz biliyoruz. Toplu şikayet yerine, sesimizi topluca Ankara’ya duyursak, yeterli ödenek istesek, veremiyorlarsa turizmden hazineye kazandırdığımızın onda birini bize ayırmalarını teklif etsek, daha iyi olmaz mı? Böyle bir talepte tüm siyasi görüş sahip ve temsilcilerinin bir araya gelmesi ve demokratik haklarını akıllıca kullanma yolunu seçmesi, daha faydalı olmaz mı sizce? Örneğin tüm Muğla milletvekilleri, yerel yöneticilerimiz, sivil toplum temsilcilerimiz birleşse ve yardım istese Ankara’dan, sonuç alamazlar mı dersiniz? Ankara’yı ve bürokrasiyi iyi bilen ve tanıyan biri olarak söylüyorum, kısa zamanda çok iyi sonuçlar alabiliriz.
Şimdi geliyorum, (elimizdeki imkanlarla bazı işleri çözemez miyiz) konusuna. Çözeriz, yeter ki çözmeye karar verelim. Örneğin trafiği rahatlatabiliriz, TIR’ları ve kamyonları şehre gece yarısı sokabiliriz. Deniz ulaşımı yolunu açabiliriz. Şehrin girişine büyük bir otopark yapabiliriz. Düzenli minibüslerle her yere gidebiliriz ki, gidebiliyoruz artık. Şehirdeki insafsız otopark ücretlerini indirebilir, kontrol edebilir, trafiği aksatan yerlerdekilerin ruhsatlarını iptal edebiliriz. Çöpleri saatinde bırakmayanlara ceza yazabilir, dükkanının önünü temiz tutmayanları önce ikaz edebilir, sonra gerekeni yapabiliriz.
Gelen yabancı turistin, Bodrum’u görmeden seyahat acentaları tarafından kapışılmasını önleyemez miyiz yani? Acentalar imkan bulsalar, otobüslerini vapura sokacaklar. Böyle şey olur mu? Yıllardır yazıyorum, bir-iki mini tren yaptırın, city-bus’ları devreye sokun, gelenler şehri bir görsünler, tanısınlar, esnaftan alışveriş yapsınlar. Bu zor bir iş mi? Karşımızdaki İstanköy (KOS)adasın baksınlar. Mini trenlerle 5-10 euroya gezdiriyorlar şehri. Biz ne yapıyoruz, uçaktan çıkanı otele tıkıyoruz, vapurdan çıkanı acentalar marifetiyle AVM’lere götürüyoruz. Böyle turizm olur mu, Bodrum’u görmeden, tanımadan yolluyoruz turistleri. Buna akıllıca bir çare bulmalıyız.
Hazır esnaftan bahsetmişken, onların da daha kaliteli ve yerel mallar satmalarını, çakma mallara dükkanlarında yer vermemelerini, vitrinlerini daha canlı ve renkli tutmalarını şart koşmalıyız. Restoranların hepsi aynı şeyi satıyorlar, mezeler aynı, yemekler aynı… Oysa millet, yerli-yabancı turistler yerel yemekleri tatmak, Türk mutfağını görmek istiyorlar. Örneğin Kısmet, Karadeniz, Eskiköy, İki Lokma ve Begonvil gibi restoranları çoğaltmalıyız.
Bodrum’un pazarları muhteşem. Yabancı turistler yerlerini bile bilmiyorlar. Bir gidebilseler, o bolluğu, o çeşitleri, o renk cümbüşünü bir görebilseler, ne kadar iyi olur. Pazarlarımız harika ama otoparkları bir rezalet. Bunları düzeltmek için de Ankara’dan yardım almamız gerekmiyor herhalde. Hangi pazarın otoparkına giderseniz gidin, bir kargaşa, bir kavga, bir itiş kakış görürsünüz. Buralara belediye birkaç görevli koysa, iş hallolacak. Bodrum merkez pazarının otoparkı, pazarcıların da araçlarını oraya park etmeleri yüzünden yetmiyor. Yalıkavak Pazarı da öyle, Ortakent pazarı daha da rezalet… Buna bir çare bulamazlar mı, daha medeni pazaryerleri oluşturamazlar mı?
Biliyor musunuz, Avrupa’nın en modern pazaryerini Konacık Belediyesi yapmıştı. Altında koskoca bir otopark, yürüyen merdivenlerle çıkıyordunuz pazara.Bu muhteşem pazarı mahvettiler. Küçük bir bölümünü Heredot Kültür Merkezi yaptılar, geri kalan kısım yıllardır öylece bomboş duruyor. Ahh bu siyaset, neleri mahvetmedi ki..?
Neyse, mevcut imkanlarla neler yapabiliriz, buna daha fazla kafa yormak lazım. Bunu anlatmaya çalıştım…