Milyonlarca insanın yaşadığı Kocaeli, Sakarya, Düzce, Yalova, Bolu, Bursa, İstanbul, Sakarya ve Zonguldak illerinin etkilendiği depremle ilgili 2010 yılında yayınlanan Meclis Araştırması Raporunda; 18.373 vatandaşın öldüğü, 48.901 vatandaşın yaralandığı, 505 vatandaşın da sakat kaldığı, 96.976 konut ve 15.939 iş yerinin kullanılmaz hale geldiği belirtilen açıklamada şu ifadelere yer verildi:
17 Ağustos 1999 Gölcük merkezli Büyük Marmara Depremi’nde ve sonradan meydana gelen, Richter ölçeğine göre ; 12 Kasım 1999 tarihinde 7.2 büyüklüğünde Düzce Depremi, 3 Şubat 2002 tarihinde 6.4 büyüklüğünde Afyon Çay-Sultandağ Depremi, 27 Ocak 2003 tarihinde 6.2 büyüklüğünde Tunceli-Pülümür Depremi, 01 Mayıs 2003 tarihinde 6.4 büyüklüğünde Bingöl Depremi, 08 Mart 2010 tarihinde 6.1 büyüklüğünde Elazığ Karakoçan-Başyurt Depremi, 23 Ekim 2011 tarihinde 7.2 büyüklüğünde Van Depremi ve 21 Temmuz 2017 tarihinde 6.5 büyüklüğünde Bodrum Depremlerinde yaşananlar, depremlere hazırlıksız olduğumuzu göstermiştir.
Ülkemizdeki deprem gerçeği, deprem meydan geldiğinde hatırlanmaktadır. Gerekli dersler çıkartılmadığından, her büyük depremden sonra büyük acılar yaşanmakta can ve mal kayıpları olmaktadır. Aktif bir deprem kuşağında bulunan ülkemizde, deprem ve afetlerin geçmişte olduğu gibi gelecekte de olacağının bilimsel bir gerçek olduğu göz ardı edilmeden, telafi edilemez can ve mal kayıplarının yaşanmaması için deprem ve afetlere karşı ciddi ve gerçekçi önlemler alınmalıdır.
“İmar Barışı” adıyla yasalaşan yeni “İmar Affı” ile, yapının depreme dayanıklılığı malikin sorumluluğuna bırakılarak, riskli yapıların mevcudiyeti devam ettirilmiş ve denetimsiz ve kaçak yapılar yasal hale getirilmiştir. Bu durum, olası depremler ve doğal afetlere karşı gerçekçi önlemlerin alınmadığını göstermektedir.
Odaların yaptığı kamusal denetim dere dışı bırakılmıştır. Yapı ruhsatlarına esas zemin ve temel etüt raporlarının kontrolü ve gerekli durumlarda yerinde kontrolü/takibi belediyelerde çalışan Jeofizik Mühendisleri tarafından yapılmaktadır. Ancak belediyelerde yeterli miktarda Jeofizik Mühendisi bulunmadığından, raporların doğru ve tam denetimi yapılamamaktadır. “Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği” ile tanımlanan zemin ve temel etütlerindeki jeofizik mühendisliği hizmetlerinin denetimli, kontrollü ve yüksek kalitede yürütülmesi ve insanların en doğal hakkı olan deprem güvenli binalarda yaşam hakkı için, her belediyede en az bir jeofizik Mühendisi istihdam edilmesi kamu yararınadır.
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası olarak 17 Ağustos 1999 Büyük Marmara Depremi`nin 20. yılında deprem zararlarını en aza indirmek için yapılması gerekenlerle ilgili sürekli söylemiş olduğumuz ve önemli gördüğümüz konuları tekrarlamayı gerekli görüyoruz.
Bir doğa olayı olan depremlerin önlenemeyeceğini ancak alınacak bilimsel önlemler ve bilinçli eğitim ile her türlü zararın en aza indirilebileceğini unutmamalıyız.
Yaşadığımız depremlerde yaşamını yitiren vatandaşlarımızı saygıyla anıyoruz.
Deprem öldürmez; denetimsizlik, akıl, bilim ve teknik dışı uygulamalar öldürür.
Saygılarımızla,
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası Bodrum Temsilcisi
Taner Uslu