arena haber arena bodrum haber arena bodrum gazetesi bodrum haber bodrum haberleri bodrum gazeteleri bodrum yerel haber bodrum güncel haber bodrum gündemi bodrum haber siteleri bodrum kent haberleri bodrum sağlık bodrum eğitim bodrum asayiş bodrumspor bodrum güncel bodrum yerel gazeteleri bodrum belediyesi bodrum kaymakamlık bodrum devlet hastanesi bodrum kültür sanat haberleri bodrum ekonomi bodrum turizm bodrum gazeteleri
DOLAR
34,5515
EURO
36,0704
ALTIN
2.991,26
BIST
9.501,61
Bodrum Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bodrum
Yağmurlu
15°C
Bodrum
15°C
Yağmurlu
Cumartesi Parçalı Bulutlu
6°C
Pazar Açık
9°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
12°C
Salı Açık
14°C
10 Mayıs 2018 11:09
A+
A-

Mimar Şövalye Schlegelholt, Halikarnas’a  nasıl bir kale inşa etmek istiyordu? Şövalyeler niçin tedirgindi? Türk dünyasında neler oluyordu?  

Halikarnas Zephyria yarımadacığı üstüne inşa edilmeye başlanan kalenin asıl mimarı Kos-Kalmynos-Leros kumandanı Mimar Şövalye Schlegelholt’tu. Adacıkta defalarca tetkik yapan Teğmen, kaleyi Helen dönemine ait Apollon Tapınağı ile Kral Mausolos’un sarayından kalma duvar temellerinin üstüne inşa etmeye başlamıştı bile.

(Resim1: Şövalyeler Halikarnas’ta, temsili illüstrasyon)

( Burada dipnot yerine küçük bir parantez açalım: 1856’da Charles Thomas Newton’la beraber Halikarnas’ta kazı yapan Arkeolog Richard Popplewell Pullan, Zephra kalıntılarının-geçen bölümde de belirttiğimiz gibi-bir Türk kalesi ile Bizans dönemine ait bir akropole ait olduğunu yazmışken; yine Bodrum’da 2000’lerde kazı yapmış çağdaş arkeologlardan Danimarkalı Prof. Kristian Jeppesen ve Prof. Poul Pedersen, bu görüşün aksine, kalıntıların Karya ve Helenistik döneme ait olduğunu ispat etmiştir.)

(Resim2: Şövalyeler Zephyria’da kale inşa ediyor,  temsili illüstrasyon )

Mimar Şövalye Schlegelholt’un, Zephyria kalıntılarına ait temellerin konumu ile elindeki planın koordinatlarını çakıştırması zor olmamıştı. Harabe adacığın kayalık zeminleri elverdiği ölçüde inşaata devam etti. Uyguladığı inşaat tekniği dönemine göre bir ilk sayılırdı; zira böylesi bir teknik Avrupa’da dahi henüz uygulanmıyordu. Ortaçağ kalelerinde yaygın biçimde kullanılan kuşatma yöntemleri; merdivenle tırmanıp saldırma, yeraltından tüneller açma, mancınıklarla top atışları gibi yaygın yöntemlerdi. Alman Mimar, bu tipik kuşatma biçimlerini boşa çıkarmayı umuyordu. Nitekim, öyle bir yere kale inşa ediyordu ki, olası düşman saldırısı durumunda savunma için sadece burçlardaki topları kullanmak yeterli olacaktı. Düşmanı daha ilk denemede caydırmalıydı. Dolayısıyla, inşa edeceği kaleye bilinen yöntemlerle saldırılması mümkün olmamalıydı.  Bunun için de dış duvarları kayalıkların üstüne inşa etmek yerine, etrafına inşa etmek daha akıllıcaydı.

(Resim3: Şövalyelerin mühendislik faaliyetleri; temsili illüstrasyon)

(Resim 4: Şövalyelerin inşaat faaliyetleri; temsili illüstrasyon)

(Resim 5: Şövalyelerin hendek çalışmaları, temsili illüstrasyon )

MOTTE AND BAILEY CASTLE-ILLUSTRATION

İlk etapta kalenin dış duvarlarına her yönden 40 feetten 50 feete(12-15m) kadar bir rakım kazandırdı. İçerde ise zeminin durumuna göre 20 feetten 30 feete(6-9m) kadar değişen yükseklik verdi.  Böylece saldırganların duvarların zirvesine ölçeklendirme yaparak ulaşması imkansız hale gelecekti. Kalede kuşatma altında olanlar ise surlara kolay erişebilecek ve kimi yerlerde geniş alanlar nedeniyle hareket kabiliyetleri artacaktı. Kayaların sert doğası, zaten kalenin tünel kazılarak istilasına asla izin vermezdi. Hendekler geçilse bile burçlara ulaşılması imkânsızdı. Şatonun iç kısmına dolambaçlı yoldan girenler ise bazı sürprizlerle karşı karşıya kalacaktı. (Daha fazlası için bkz- A History of Discoveries at Halicarnassus, Cnidus and Branchidae by Charles Thomas Newton/  Description Of The Castle Of  St. Peter At Budrum, by R.P. Pullan; London-1863)

https://books.google.com.tr/books/about/A_History_of_Discoveries_at_Halicarnassu.html?id=9bxLAAAAcAAJ&redir_esc=y

Mausoleum’un taş ve heykelleri; kireç ve su sıkıntısı…

Duvar yapımında kullanılacak taşlar, yarım mil ötede olan Karya Kralı Mausolos’un anıt mezarının yıkıntılarından getiriliyordu. Ünlü anıt mezar bin yıl boyunca meydana gelen depremlere rağmen hala büyük ölçüde ayaktaydı ve orası Şövalyeler için bir nevi hazır taş madeni gibiydi…(bkz-a.g.e)

James Ferguson’un, 1862 tarihli “Mausoleum At Halicarnassus, Restorated, in conformity with The Recently Discovered Remains”  adlı eserinde belirttiğine göre; Mausoleum, 1200-1402 döneminde büyük ölçüde ayaktaydı ve Şövalyelerin kale inşaatına başladığı sene Mausoleum’un en tepesinde olması gereken 4’lü at heykellerinin yerdeki durumu, 1402’lerde bir deprem meydana geldiğini göstermekteydi. Hatta, bir denizci olan Cepio’nun 1471’de Halikarnas hakkındaki notlarında bile Mausoleum tamamen yerle bir olmamıştı… https://archive.org/details/mausoleumathali00ferggoog

Mimar Schlegelholt, antik harabe kentte taş sıkıntısı çekmeyecekti; aslında sadece anıt mezar değil, heryer taşla doluydu. Ancak harç için gerekli kireci yeteri kadar bulmaları öyle kolay değildi. Rodos’tan getirilen hazır kireçlerler hemen bitiveriyordu.

(Resim 6: Mausoleum’un bin yıllık depremlerden arta kalan hali; Hans Vredeman de Vries-İllüstrasyon gravür, 1527-1607)

(Resim 7: Halicarnassus’tan kesit; gravür Allan John  H. 1843)

Harika yontulmuş aslan heykelleri şövalyelerin çok hoşuna gitmişti. Bunları tıpkı eski meleklerin Avrupa’daki şehir duvarlarında sergilendiği gibi mermer armaların ve frizlerin hemen altına yerleştirdiler. Amazon savaşlarını anlatan kabartma figürler nişlere konmuştu. Ancak,bazı şövalyeler, melekleri tasvir etmeyen kireçtaşından yapılmış insan figürlü heykelleri Papalığa bağlı hiçbir Hırıstiyan mezhebinin kutsamadığını, bunların pagan tarikatı işi olduklarını; bu yüzden de kireç yapılmayı hakettiklerini düşünüyordu. Böyle düşünmeyenlerin bazıları ise memleketlerine dönerken muhtemelen yanlarında bazı heykeller götürmüştü.(Kennet M. Setton, History of The Crusaders, The Arts in Frankish Greece and Rhodes, Hazard, H. W. (ed.) / The art and architecture of the crusader states)

Bir başka kaynak da aynı şeyi söylemektedir;

“Kale duvarlarını takviye etmek için anakaradaki bu yapının çekirdeğinde volkanik yeşil taş kullanıldı, keşfedilen figüratif heykellerin çoğu kireç fırınlarına ayrıldı. Bununla birlikte, birkaç şövalye bu heykel parçalarını kalenin parçalarını süslemek için kullandı…”

(Resim 8: Şövalyelerin inşaat faaliyetleri; temsili illüstrasyon)

(Resim 9: Şövalyelerin inşaat faaliyetleri; temsili minyatür)

Aynı kaynak, biraz anakronik ama eleştirel olarak devam ediyor: “Mausoleum Anıt Mezarı büyük ölçüde bozulmadan kalmıştı ve Ortaçağın büyük bölümünde hala görülebilmişti…Hospitaller Rodos Şövalyeleri, Anıt Mezar taşlarını söküp götürerek kale yapımında yeniden kullanılırken, bu yapının Mausoleum olduğunu,  yaptıklarının bir nevi yağma anlamına geldiğini filan hiç kuşkusuz bilmiyordu. Bodrum (Halikarnas) ele geçirildiğinde kare şeklindeki türbe taşları  inşaat için gemilerde taşındı… Mausoleum kabartmalarının yeniden kullanımı ve estetik görünümü, büyük miktarda yapı taşlarıyla birlikte sergilenmeleri, şövalyelerin antikliğe ilgi gösterdiklerini, bunun prestijle alakalı olduğu ve bu konularda bilgili olduklarını belli ediyordu…”(Kaynak-The Knights of St John and the Seven Wonders part 1: Kings and Tombs, Knights and Castles, and the rediscovery of Wonder of Posted Tuesday 5th July Museum of the Order of St John/Dr Roberto Rossi, Collections Volunteer)

(Resim 10: sarnıç-kuyu; temsili)

Şövalyeler, tüm bu inşaat faaliyetlerini her akşam üzeri paydos edip Rodos ya da Kos’a geri dönerek ve sabah tekrar gelerek devam ettirmediğine göre, büyük ihtimalle hemen oracıkta şantiye-kamp kurmuştu. Dolayısıyla sürekli olarak erzak ve malzemeyle iaşe edilmeleri gerekiyordu. Mausoleum’dan taş ve mermer taşımak en zahmetli işler arasındaydı. Bu yüzden de işçi ve yük hayvanı sayısı hergeçen gün artmıştı. Anıt mezar taşları hemen aşağıdaki sahile taşınıyor; sonra gemilere yüklenip Zephyria’ya götürülüyordu. Kentin başka yıkık yapılarına ait taşlar ise  katır ve arabalarla karadan taşınıyordu muhakkak. Dolayısıyla bilhassa yaz günlerinde çekilen su sıkıntısı en büyük sorunlardan biri olmalıydı ki, ilk aylar yağmur suyundan yararlanmalarını sağlayacak sarnıçların yapımıyla geçmişti. Zephyria  kayalıkları yağmur suyu biriktirmek için idealdi. Tam  on dört kuyu kazıp sarnıç yapmışlardı. Bazı kaynaklar, bu olağanüstü işi başaran ustaların, kendisi küçücük ama kazdığı yuva büyük olan canlıların anlatıldığı “burrows” masalına atfen ödüllendirildiğini bile yazmaktadır.

(Resim 11: Mausoleum-Zephyria arası taş taşıma faaliyetleri; temsili illüstrasyon)

Zephyria yarımadacığı üstünde bunlar olurken; Küçük Asya’da bir türlü bitmek bilmeyen iktidar ve taht kavgaları  sürüp gidiyordu.

Osmanlı veliahtları arasındaki taht mücadeleleri; 1402-1404 itibarıyla fetret devri…

Osmanoğullarının biri Bursa’da, diğeri Edirne’de iki payitahtı vardı. Moğol Ordusu’nun galip geldiği Ankara-Çubuk bozgunuyla birlikte Osmanlı yükselişi aniden durmuş ve fetret denilen başsız dönem başlamıştı.

(Resim12: Fetret dönemi veliahtlarından biri; temsili minyatür)

Fetret, Fâsıla-i Saltanat gibi isimlerle anılan ve şehzâdelerin taht mücâdelelerine tesâdüf eden anarşi devri, Ankara civârındaki «Çubuk-ova» bozgunu üzerine 1402=804 senesi 28 Temmuz=27 Zülhicce Cuma akşamından itibaren başlamış sayılabilir.Bu günden itibaren Mehmet-Çelebi’nin saltanatta istikrârına müsâdif olan 5 Temmuz 1413=5 Rebî’ül-âhir 816 Çarşanba gününe kadar Milâdî takvim hesabiyle tam 10 sene, 11 ay ve 8 gün geçmiştir; bu vaziyete göre Osmanlı tarihindeki Fetret devri takriben on bir sene kadar sürmüş demektir (Bkz-İsmail Hami Dânişmend -İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi Cilt 1)

(Resim13: Türkler; temsili illüstrasyon)

Çubuk hezimetinden sonra istilaya devam Timur Ordusu İznik, İzmit ve Bursa’yı da yağmalamış, ardından  İzmir’e yönelmişti. İşte bu sırada, esir padişah Sultan Bayezid’in oğullarından ikisi, bir Latin gemisiyle Osmanlı Donanma üssü olan  Gelibolu’ya  geçmiş; Timur Ordusu Bursa’yı terkeder terketmez payitahtları aralarında üleşmiş; İsa, Bursa’ya; Süleyman, Edirne’ye dönmüştü. Süleyman, en küçük kardeşi Kasım’ı yanında götürmüş; Veliahtlardan Mehmet Çelebi ise sancağı  Amasya’ya kaçmıştı. Mustafa ve Musa Çelebiler ise babalarıyla birlikte Timur’un esiriydi.

(Resim14: İki şehzade gücü  arasındaki taht muharebesi; temsili illüstrasyon)

İzmir’e yaklaşan Timur, daha yoldayken  Süleyman’a bir elçi yollayarak tehditkar biçimde biat akçeleri istemiş; göndermezse, ordusuyla  o tarafa da geleceğini bildirmişti.  Süleyman derhal kendisinden istenenleri yerine getirice, Timur da onu Edirne’ye beratlı emir tayin etmişti. Pozisyonunu sağlama almak isteyen Süleyman, Şubat ayında Balkan beyleriyle biraraya gelip Bizans, Venedik, Cenova ve diğer Hıristiyan güçlerle barış görüşmeleri için girişimlere başlamıştı. https://www.academia.edu/11745156/1402_Ankara_Sava%C5%9F%C4%B1_ve_Fetret_Devri

Bu aylarda Bizans İmparatoru Avrupa’daydı. Fransa Kralı, Ceneviz finans kuruluşlarının desteği sayesinde Papalık-Haçlılar Birliği bünyesinde Levant’a 3 gemilik bir filo göndermişti…

Bir sonraki bölümde Levanta gönderilen Fransız mareşalin emelleri, Halikarnas’ta kale inşa eden şövalyelerin beklenen misafirlerinin kim olduğu gibi konular ele alınacak.

Bu arada, Halikarnas’ta kale inşası devam ettiğine göre, bu inşaata kimin ve ne zaman izin verdiği sorusunun cevabı da bölümler ilerledikçe kendiliğinden verilmiş olacak…

Devam edecek… 

Mehmet Çilsal

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.