Siyasette liyakat kavramı her zaman, her parti tarafından sıkça dile getirilen ama ne yazık ki, hiç uyulmayan, dikkate alınmayan bir kavram.
Kuşkusuz kurumların önemsemesini beklediğimiz bu kavramın kişilerde karşılığı da “had bilmektir”. İnsanın kendi özelliklerini, yeteneklerini, kapasitesini bilmesi, tanıması anlamına gelen bu terim, şu günlerde sanıyorum çok konuşulacak.
Bizlerin siyaset kurumundan; görev talep edenlerin liyakatine bakılmasını isterken, doğal olarak bu göreve talip olan kişilerden de haddini bilmesini bekleme hakkımız vardır.
Düşünün ki, benim gibi yaşı altmışı geçmiş, kilosu doksana yaklaşmış, hantal bir adamın kalkıp maraton koşmaya kalkması ne kadar gerçekçi olur. Belki bir kilometre koşabilir, ikiyi zorlayabilirim ama ondan fazlasını ne kimse benden bekleyebilir, ne de ben böyle bir iddiada bulunabilirim.
Bunun adına “had bilmek” diyorlar.
Siyasette de herkesin, temsil noktasında her göreve talip olma hakkı vardır.
Ancak siyaset kurumunun belirlediği koşullara uygun olsak bile, bilgi ve birikim, siyasi derinlik, deneyim olarak kendimizin böyle bir göreve ne kadar hazır ve uygun olduğunu yine en iyi biz biliriz.
Ne çevremizde bizleri kullanarak bir yerlere gelmek isteyenlerin samimi olmayan teşvikleri, ne de siyasetin o baş döndüren cazibesi bizi yanıltmamalı.
Yaşamı boyunca iki kişiyi yönetmemiş insanların ülkeyi yönetmeye talip olması ne kadar yanlış ise, kişinin ekonomik gücü, etnik kimliği ya da sosyal konumundan yararlanmak adına kişileri taşıyamayacağı yükün altına sokmak da bir o kadar yanlıştır.
Milletvekilliği, belediye başkanlığı gibi görevler bir meslek değildir.
Ancak bir meslek için gerekli olan teknik donanım ve eğitimden çok daha fazla donanım ve yetenek gerektirir.
İçinde bulunduğu çevreyi, insanları yeterince tanımayan, sosyal ilişkileri sınırlı, emek ve insan odaklı düşünmeyen, demokrasiyi içselleştirememiş kişi hangi meslekte, ne kadar başarılı olursa olsun, temsil kabiliyeti gerektiren görevlerde aynı başarıyı gösteremeyebilir.
Bu yüzdendir ki, iyi doktor, iyi avukat, iyi mühendis, iyi iktisatçı ya da iyi insan olmak tek başına siyasette başarıyı getirmiyor.
Keza genç, yakışıklı, güzel, bakımlı veya çok deneyimli olmak da tek başına yetmiyor.
Bu durumda iş seçmene düşüyor demek isterdim ama onu da diyemiyorum.
Bir yanda Olağanüstü Hal koşullarında ve çok erkene alınmış bir baskın seçim, diğer yanda bu mazeretin ardına sığınan yöneticiler.
Parti içi demokrasiyi uygulamaya pek istekli olmayan yöneticiler için seçimlerin erkene alınması da bir bahane oldu.
Şimdi büyük olasılıkla yine o bildik siyasi ayak oyunları öne çıkacak, sübjektif değerlendirmelerle yine liyakat göz ardı edilecek ve bize rağmen bize seçtirecekleri ama bizim irademizi temsil etmeyen kişiler tarafından yönetilmek durumunda kalacağız.
Öyle sanıyorum okuyucuların bir çoğu” yeter ki, benim partim kazansın, iktidar olsun, kimin vekil, kimin başkan olduğunun ne önemi var” diyecekler.
Bir kısım okurlar da “bu ülkenin beka sorunudur” ya da “söz konusu vatansa, gerisi teferruattır” türünden beylik sözcüklerin ardına sığınarak duygusal beklentilerini ve siyasi fanatizmi öne çıkaracaklardır.
Hangi durum ve koşulda olursa olsun, yaşamın her alanında olduğu gibi siyasette de liyakat çok önemlidir.
Liyakate bakılarak tercih yapabilmek de ayrıca bir erdemdir, yürekliliktir, cesarettir.
Daha da önemlisi siyaset gibi çok özel bir alanda, uzun soluklu, sabırlı ve toplum yararına bir mücadelede kararlılık önemlidir.
Kararlı olabilmenin ön koşulu da bilgidir, inançtır, fedakarlıktır, emektir.
Emek verilmeden alınan hiçbir görevde başarılı olmak mümkün olamayacağı gibi, liyakat sahibi olmayan birine verilecek her görev o kişi için bir yüktür ve zaman içerisinde bu yükü taşıyamayıp, yıkıldığı zaman; ondan niye yıkıldığının hesabını sorma hakkınız da olmaz.
Yaklaşan 24 Haziran seçimlerinde olağanüstü koşullar gereği tüm siyasi partiler adaylarını belli ki, merkez yoklamasıyla belirleyecekler. Adına temayül yoklaması, mülakat ya da ne derlerse desinler, yapılacak değerlendirmelerin liyakate dayalı, objektif değerlendirmeler olacağına inanmak çok zor.
Yine de biz seçmenler bu anlamda ısrarlı taleplerimizi her platformda yinelemek, bu konuda mücadelemizi sürdürmek zorundayız.
Umarım temsil kabiliyeti yüksek bir meclis oluşur.
AYHAN ONGUN (Gazeteci-Yazar) 08.04.2018 / BODRUM