Bodrum, Türkiye’nin en değerli doğal hazinelerinden biri olarak bilinirken, son dönemde orman alanlarının ve hazine arazilerinin turizme açılması girişimleriyle karşı karşıya.
Bu gelişmeler, Bodrum’u hızla bir beton yığınına dönüştürme tehdidi taşıyor. Muğla Milletvekili Süreyya Öneş Derici’nin sert eleştirileri, bölgenin ekolojik ve kültürel mirasını hedef alan bu projelere karşı yükselen bir çığlık niteliğinde.
Gölköy-Türkbükü ve Çiftlik-Adalıyalı bölgelerinde yapılmak istenen imar değişiklikleri, Bodrum’un ormanlarını ve hazine arazilerini adeta vahşi kapitalizmin hizmetine sunuyor. Bu değişiklikler, sadece ağaçları değil, bölgenin ruhunu ve geleceğini de yok etmeye yönelik girişimlerdir.
Derici’nin vurguladığı gibi, hükümet ormanlık alanları rant projelerine açarak Bodrum’un doğasını ve yerel halkın yaşam kalitesini tehdit ediyor. “Turizmi destekleme” adı altında atılan bu adımlar, Bodrum’un doğal ve tarihi kimliğini yok etmeye yönelik hamlelerdir.
Ormanların turizm tesislerine çevrilmesi, Bodrum’un ekolojik dengesini tehdit ediyor. Bu girişimler, su kaynaklarının tükenmesine, yeraltı su rezervlerinin azalmasına ve doğal yaşamın tahrip olmasına yol açıyor.
Ayrıca, hazine arazilerinin satışa çıkarılması planları da Bodrum’u beton yığınına çevirecek bir sürecin habercisi. Ekosistemlerin yok edilmesi ve doğal güzelliklerin talan edilmesi, Bodrum’un turizm geleceğini değil, aksine bitişini hazırlıyor.
Hükümetin ormanları ve hazine arazilerini hızla turizm yatırımlarına açma politikası, vahşi kapitalizmin Bodrum’u ele geçirme planını açıkça ortaya koyuyor.
Süreyya Öneş Derici, bu durumu “iktidarın bir müteahhit firma gibi davranması” olarak tanımlıyor ve bu politikaların sadece Bodrum’u değil, ülkenin her köşesini tehdit ettiğini belirtiyor.
Bodrum’un geleceği, rant uğruna feda edilmemeli; bu bölge, hem Türkiye’nin hem de dünyanın önemli doğal ve kültürel miraslarından biri olarak korunmalı.
Bodrum’da yapılması planlanan projeler, vahşi kapitalizmin kısa vadeli kazanç uğruna her şeyi yok etmeye hazır olduğunu gösteriyor. Ormanlar ve hazine arazileri, bu anlayışın ilk kurbanları olmaya aday. Ancak unutulmamalıdır ki, Bodrum’un doğası yok olursa, bu sadece bir bölgenin kaybı olmayacak; insanlığın doğaya karşı işlediği en büyük suçlardan biri olarak tarihe geçecek.
Bodrum’u betonlaşmaya karşı korumak, sadece yerel bir mesele değil, evrensel bir çevre mücadelesidir. Bodrum’un ormanlarını ve doğal güzelliklerini korumak için sürdürülen mücadele, sadece çevrecilerin değil, tüm insanlığın ortak sorumluluğudur. Bodrum’un geleceği, ancak doğasına ve kültürel mirasına sahip çıkılmasıyla güvence altına alınabilir. Bu nedenle, bu vahşi kapitalist yaklaşıma karşı çıkan herkesin daha güçlü bir duruş sergilemesi şarttır. Bodrum’un kaybedecek vakti yok.