Bodrum, tarihi mirası, eşsiz doğası ve toplumsal dokusuyla yalnızca Türkiye’nin değil, dünyanın korunması gereken en önemli kentlerinden biri. Ancak, son yıllarda hızla artan imar kararları, büyük ölçekli yapılaşma projeleri ve kamu arazilerinin özel sermaye lehine dönüştürülmesi, Bodrum’un geleceği konusunda ciddi soru işaretleri doğuruyor. Bodrum Belediyesi’nin, sosyal demokrat bir yönetim anlayışıyla kamu yararını öncelemesi gerekirken, bazı kararlarının bu ilkeye ters düşmesi, hem halk arasında hem de CHP seçmeni içinde ciddi tartışmalara yol açıyor.
Bu noktada, Bodrum’un doğal ve tarihi alanlarının korunmasıyla ilgili yerel yönetimlerin sorumluluğu, şeffaflık ilkesi ve kamuoyunun bu sürece nasıl dahil olduğu üzerine daha fazla düşünmek gerekiyor. Yalıçiftlik bölgesinde bulunan 102 dönümlük bir zeytinlik arazisinin turizm alanına çevrilmesi, Bodrum’un karşı karşıya olduğu yapılaşma baskısını gözler önüne seriyor. Zeytinliklerin korunmasıyla ilgili yasalar ve Anayasa Mahkemesi’nin daha önce aldığı kararlar, bu tür alanların imara açılmasına kesin yasaklar koyarken, bu arazinin nasıl ve hangi süreçlerden geçerek turizm alanına dönüştürüldüğü sorusu önem kazanıyor.
Bodrum Belediyesi, bu süreçte yatırımcıya imar durumu belgesi verirken, plan değişikliğinin hangi gerekçelerle onaylandığı ve nasıl bir kamu yararı gözetildiği konusunda daha şeffaf olmalı. Belediye yetkilileri, kent için alınan kararların hangi yasal ve idari süreçlerden geçtiğini kamuoyuna açık şekilde paylaşmalı, bu süreçlerde tarafsız ve kamusal çıkarı gözeten bir yönetim anlayışı sergilemeli.
Belediye tarafından yayımlanan tekzip metni, Sözcü Gazetesi’nin 17 Şubat 2025 tarihli haberine karşı bir savunma niteliği taşımakta ancak içerik açısından kamuoyunun beklentilerini karşılamaktan uzak bir açıklama olarak karşımıza çıkıyor. Tekzip metninde belirtilen hukuki süreçlerin gerekçe olarak sunulması, belediyenin bu süreci nasıl yönettiğine dair kamuoyunu tatmin edici bir açıklama içermiyor. “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın onayı doğrultusunda hareket edildi”, “Mahkeme kararına uyulmak zorunda kalındı” gibi ifadeler, belediyenin aktif bir çevre ve kent savunusu yürütmediği algısını pekiştiriyor.
Kalyon İnşaat’ın dahil olduğu bu imar değişikliği süreci, kamuoyunda belediyenin büyük sermaye grupları karşısında geri adım attığı algısını oluşturmuş durumda. Tekzip metni, belediyenin kişiye özel bir imtiyaz sağlamadığı vurgusunu yaparken, sürecin nasıl yönetildiğini ve kamu yararına nasıl bir mücadele yürütüldüğünü anlatmıyor.
Bodrum Belediyesi’nin bu süreci yönetme konusunda ciddi eksiklikler gösterdiği açık. Sadece hukuki kararları gerekçe göstererek yapılan bir açıklama, belediyenin halk nezdinde güven kaybı yaşamasını engelleyemez. Daha açık, net ve sorumluluk alan bir açıklama yapılmadan, kamuoyu nezdinde bu sürecin aklanması mümkün olmayacak. Eğer Bodrum, sadece turizm sektörünün rant kapısı hâline gelirse, birkaç yıl içinde bu kent kimliğini, doğasını ve sosyal dokusunu tamamen kaybedebilir. Belediyenin kamu yararını ön planda tutarak Bodrum’un geleceğini koruması şart.