6 Şubat depreminin ikinci yıl dönümünde, Bodrum’dan 50 kişilik bir gönüllü ekibin Hatay-Arsuz’a gerçekleştirdiği ziyaret, yalnızca bir anma etkinliği değil, aynı zamanda bir sorumluluk hareketiydi.
Deprem doğal bir afettir ancak yıkıcı sonuçları kader değildir. Bu sonuçlar, yanlış politikaların, denetimsiz yapılaşmanın, rant odaklı şehirleşmenin ve kriz yönetimindeki eksikliklerin doğrudan bir sonucudur.
Bodrum halkı, Arsuz’a sadece fiziksel yardımlarla gitmedi; aynı zamanda umut ve dayanışma ruhunu da taşıdı. Kadın kollarının öncülüğünde gerçekleşen ziyaret, çocuklara hediyeler sunmak ve moral desteği sağlamak kadar, yaşanan eksiklikleri yerinde görmek açısından da anlamlıydı. Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın sürecin başından beri bölgeyle dayanışma içinde olduğu vurgulanırken, CHP Bodrum İlçe Başkanı Tuna Işın, Diyanet Vakfı’nın halk tarafından bağışlanan konteynerlere kendi tabelalarını asmasına tepki göstererek, bu tür etik dışı uygulamalara dikkat çekti.
Bu ziyaret, halk dayanışmasının ve yerel yönetimlerin gücünün bir kez daha altını çizdi. Arsuz Belediye Başkanı ve yerel halk, Bodrum halkının yardımlarına minnettarlıklarını dile getirirken, devletin iki yıl boyunca hâlâ tam anlamıyla bölgeyi ayağa kaldıramamış olması sorgulanması gereken bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Deprem sonrası imar politikalarındaki yanlışlar, merkezi yönetimin kriz yönetimindeki yetersizliği ve halkın kendi imkânlarıyla ayakta kalmaya çalışması, “Depremi değil, yönetim anlayışını sorgulamamız gerekiyor” gerçeğini bir kez daha hatırlatıyor.
CHP Bodrum İlçe Örgütü’nün gerçekleştirdiği bu ziyaret, yalnızca bir dayanışma örneği değil, aynı zamanda unutturmamaya yönelik bir duruştu. Deprem bölgesi unutulmamalıdır. Hatay’da insanlar hâlâ geçici barınaklarda yaşam mücadelesi veriyorsa, esnaf kepenk açamaz hale geldiyse, çocuklar eğitimde eşitsizlikle karşı karşıya kaldıysa, bunun sorumlusu halk değil, yönetimdir. Afet yönetimi, belediyelerin ya da gönüllülerin insafına bırakılacak bir konu değildir; devletin asli görevlerinden biridir.
Bugün Bodrum’dan Hatay’a uzanan el, yalnızca bir dostluk göstergesi değil, aynı zamanda bir mesajdır: “Biz buradayız ve sizi unutmadık.” Ancak, bu mesaj yalnızca dayanışmayla sınırlı kalmamalıdır. Birlikte sormalıyız: Deprem vergileri nerede? Afet sonrası toplanan yardımlar neden hâlâ tam anlamıyla bölgeye ulaşmadı? Kalıcı konutlar neden tamamlanmadı? Devlet, vatandaşının temel ihtiyaçlarını karşılamak zorunda değil mi?
Bu sorular sorulmaya devam ettikçe, unutturmaya çalışanlara karşı unutmamak ve unutturmamak bir direniş haline gelir. Dayanışma halkın erdemidir, ancak devletin görevi, halkı dayanışmaya muhtaç bırakmayacak bir düzen kurmaktır. Deprem kader değil, yönetim anlayışının sonucudur. Bu yüzden mücadele, yalnızca felaket anında değil, felaketin öncesinde ve sonrasında da devam etmelidir.