Turgutreis, Ege’nin eşsiz doğası ve maviyle kucaklaşan kıyılarıyla yüreklerde iz bırakan bir mahallemiz. Ancak, son yıllarda bu cennet köşeye adeta bir “beton hançer” saplanıyor.
Sahil Güvenlik adına yapılan, ancak boyutlarıyla devasa bir donanma üssünü andıran marina inşaatı, kıyı ekosistemini ve doğal güzellikleri vahşice yok ediyor. Bu projeyi gerçekleştirmek uğruna, deniz doldurularak doğa hiçe sayılmış, halkın kıyıya erişim hakkı gasp edilmiştir.
Hukuksuzluğun Perdesi: Suntadan Bariyerler
Başından itibaren yasa dışı olduğu iddia edilen bu projeye karşı çevreciler, duyarlı vatandaşlar, gazeteciler ve yerel halk birleşerek seslerini yükseltti. Protestolar düzenlendi, basın açıklamaları yapıldı ve bariyerlerle kapatılan alanlar halkın tepkisiyle karşılaştı. Ancak bu barışçıl eylemler, haklı taleplerini duyurmak isteyen insanların üzerinde bir baskı aracı olarak kullanıldı. Bariyerlerin kaldırılmasını talep eden protestocular, jandarma ifadelerine çağrıldı, haklarında soruşturmalar başlatıldı. Yazılarım nedeniyle şikayet edildim ve hukuki süreçlerle sindirilmeye çalışıldım.
Bugün karşı karşıya olduğumuz sorun, yalnızca Turgutreis sahiline beton dökülmesi değildir. Bu, doğaya ve yaşama karşı organize bir rant sisteminin göstergesidir. Denizlerimiz, kıyılarımız, ormanlarımız; betonlaşmaya, doldurulmaya, yok edilmeye çalışılmaktadır. Bu rant merkezli yapı, halkın direnişini ve duyarlılığını bastırmak için yargıyı adeta bir kılıç gibi kullanmakta, hak arayışlarını susturmaya çalışmaktadır.
Doğasına ve Yaşadığı Yere Sorumluluk Duyan İnsanlara Saldırı
Denizine, doğasına, yaşadığı yere sorumluluk duyan yurttaşların uğradığı bu haksızlık, aslında hepimize yapılmış bir saldırıdır. Turgutreis kıyılarını betonlaşmaya terk etmemek, yalnızca çevrecilerin değil, tüm yurtseverlerin ortak sorumluluğudur. Çünkü bu mücadele, yalnızca bir beldenin değil, tarihimizin, kültürümüzün, ortak geleceğimizin savunusudur.
Topyekûn Mücadele Çağrısı
Bu yazıyı, çevresine duyarlı herkese bir çağrı olarak kaleme alıyorum. Yaşadığımız bu coğrafyayı korumak, denizimizi, doğamızı, tarih ve kültürümüzü savunmak hepimizin görevidir. Turgutreis’e saplanan beton hançer, bir karanlık dönemin sembolü olmamalıdır. Halk olarak bir araya gelmeli, barışçıl ama kararlı eylemlerle doğamızı koruma mücadelemizi sürdürmeliyiz.
Bu mücadelede yalnız değiliz; yan yana durduğumuz her bir kişi, doğaya ve hayata olan borcumuzu ödediğimizin bir göstergesidir. Tarih, bu beton hançeri reddedenlerin onurlu mücadelesini yazacak!