Mitolojik çağlardan beri, adından ve güzelliğinden söz edilen bir yerleşim bölgesinde yaşıyoruz. Doğuyoruz, göç ediyoruz, çalışmaya geliyoruz, turistik faaliyetlerde bulunuyoruz. Seviyoruz bu kenti…
Uzun yıllar boyunca kent dokusu şekillenirken, son otuz yıldan bu yana deyim yerindeyse, metamorfoz yaşanmış…
Sosyal Devletin gereklerini ve göze çarpan eksikliklerini işleyelim bu yazımızda. Anayasamızda “Sosyal Devlet” tanımı ilk kez 1961 Anayasasında yer aldı. Madde 2- Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve “Başlangıç’ta” belirtilen temel ilkelere dayanan, milli, demokratik,laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Tabi ki üzerinden yıllar ve yıpratıcı darbelerin geçtiği anayasamızın son halinde sosyal devlet tanımı yine de yer alıyor.
Sosyal bir devlet neleri taahhüt , neleri garanti eder sorusunun cevabında bakalım isterseniz şehrimizin haline. Demokrasi, zenginlik ve kapitalizmin uyumunu dengede tutmaya çalışır sosyal bir devlet. Fırsat eşitliği, gelir dağılımı ve asgari yaşam şartlarını vatandaşlarının sağlamaları için sorumlulukları üstlenmeleri sosyal devletin önceliğidir. En önemli kalemlerin başında, ulaşılabilir ve kaliteli sağlık güvencesi geliyor. Yıllardır, Bodrum Devlet Hastanesinin ihale sürecini, şimdiyse geç kalmış inşaatını izliyoruz. Ardından ulaşım diyelim. Ama bunun içine Kamusal Alanda Erişilebilirlik ilkesini de katarak. sanırım 2015 yılında Bodrum Kaymakamlığı binasında bulanan engellilerin de faydalandığı asansör halen arızalı. Karayollarının tasarrufunda bulunan ve caddenin karşısına geçmeye yarayan Oasis’in orada ki asansör de o keza. Bodrum Belediyesine gidip, belediye başkanı ile görüşmek istese dezavantajlı bir vatandaş, orada sosyal devletin taahhüt ettiği kolaylaştırıcı argüman, zinhar mevcut değil. Daimi suretle şikayet konusu edilen kaldırımların halini, burada yaşayan herkes görüyor.
Bodrum’un yıllar içinde inşasında görev alıp emek vermiş inşaat sektörü emekçilerinin sosyal hakları nerededir diye soracak bir devlet yapılanmasını, konunun muhataplarına danışınca, gerçekten sosyal devletin garantörlük anlayışıyla örtüşmeyen hikayelere şahit olusunuz. Bu şehrin marka değerinin tescilinde var olan turizm emekçilerinin haklarını arayan, yeri geldiğinde alabilen bir oluşum var mı? Yok ! Hoş, bu konuyu sadece emekçilerin vizöründen ele almak, konuyu kadük hale getirmeye yeter. İşin bir de sermaye , yatırımcı boyutu var. Yıllardır, tilkinin kuyruğu gibi, ne uzayıp ne kısalan bir turizm sezon süresi mevcut. Tüm kadroları ile bu soruna da, sosyal devlet penceresinden bakmak gerekiyor.
Uzak düşmüşüz. Parlak neonların arkasında, dünya tarafından tanınan turizm cenneti temalı fotoğrafların gölgesinde görememişiz sanki bu sorunu. Bir çoğu ufak dokunuşlarla giderilebilecek problemler, göz ardı edildikçe yaşam hakkını kısıtlayan, zorlaştıran engellere dönüşmüş yıllar içinde.
Bir çok sorunun sebep ve çözümü, popülarite açısından getirisi tartışılır olduğundan, bizzat popülist adımların çözüme değil, anı kurtarmaya yönelik bir durum olduğunun bilincinde olan iradeli halk ve siyasi duruştan bahsediyorum. içinde halkın olduğu, saygının bulunduğu, öz değerin unutulmadığı, gelecek nesillerin emaneti coğrafyayı koruyup gözeten… Velhasıl, uzar gider bu konu. Bizler doldurmalıyız noktaların boşluğunu.
MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Anayasamızın son halindeki Sosyal Devlet tanımı ve içeriği bu halde. Talep edildiği, hatırlatıldığı takdirde bir çok sorunu gidereceğini beyan eder gibi bir hali var. Yürekli, duyarlı seçmen, siyasi idare ve bürokratlardan geçiyor bunun yolu.
Kısacası yanı başımızda olup, uzakta yaşayanların hikayesini paylaşmaya çalışacağım sizlerle. Kaybolmakla, varolmak arasındaki ince çizginin üzerinde olanları yazıp çizelim bir süre…